Soru: Kur’ân-ı Kerim’de melekler pek çok yönleriyle nazara veriliyor. Meleklerin hâl ve vasıflarının anlatılmasında hangi maslahat ve hikmetler söz konusu olabilir?
Cevap: Meleklerin özellik ve hususiyetlerinin anlatıldığı âyet-i kerimelere dikkat edildiğinde bu nuranî varlıkların; Allah’ın bütün emirlerini kusursuz bir şekilde yerine getirdikleri O’na karşı tasavvur edemeyeceğimiz ölçüde havf u haşyetle dopdolu oldukları devamlı surette O’nu tenzih tesbih ve takdis ettikleri ibadet ü taate bıkkınlık göstermeyip ubudiyetlerini tevazu mahviyet ve saygıyla eda ettikleri gibi özelliklerin öne çıktığını görürüz. Mesela onların bu vasıflarının anlatıldığı bir yerde;
لاَ يَعْصُونَ اللهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
– Onlar asla Allah’a isyan etmez ve kendilerine verilen bütün emirleri tam olarak yerine getirirler.” (Tahrim 66/6) buyurulurken başka bir âyet-i kerimede bu temiz günahsız ve masum varlıkların Allah karşısındaki tavırları;
فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لاَ يَسْأَمُونَ
– Rabbinin nezdinde olan melekler gece gündüz O’nu tenzih tesbih ederler ve asla bıkkınlık göstermezler.” (Fussilet 41/3 ifadeleriyle anlatılır. Nahl Sûresi’nde ise; “
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
– Üstlerindeki Rabbilerinden korkarlar ve emredildikleri şeyi harfiyen yerine getirirler.” âyet-i kerimesiyle onların Cenâb-ı Hakk’a karşı tahayyül ve tasavvurumuzu aşkın şekildeki haşyetle dopdolu hâlleri nazara verilir.
Melekler bir taraftan ibadet ü taate karşı işte bu şekilde engin ve derin bir zevk duyarken diğer taraftan münkerata karşı da ciddi bir tiksinti içindedirler. Kamil imanın anlatıldığı şu hadis-i şerifi bir mânâda onların tabiatlarının bir şerhi olarak da okuyabiliriz. Söz konusu hadis-i şerifte İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ : أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِواهُمَا، وأَنْ يُحِبَّ المَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلاَّ للَّهِ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ في الكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ في النَّارِ
– Üç şey vardır ki onu yaşayan imanın tadını tatmış demektir: Allah ve Resûlü’nü her şeyden ve herkesten daha fazla sevmek.. sevdiğini sadece ve sadece Allah rızası için sevmek.. Allah Teâlâ hazretleri kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra küfre tekrar dönmeyi ateşe atılmanın ürperticiliğinden daha ürpertici ve tehlikeli görmek.” (Buhârî Îmân 9; Müslim İman 67) Demek ki insan; küfür dalâlet ve sapıklıktan kurtulduktan sonra yeniden o çirkef ve karanlık atmosfere dönmeyi Cehennem’e dönme gibi kerih görmedikçe imanın tadını hakiki mânâda tatmış olmaz. İşte burada sıradan bir inanmanın ötesinde iz’an dediğimiz aksine ihtimal vermeyecek şekilde imanı içine sindirme onu içselleştirme; küfür dalâlet isyan ve günaha karşı da tiksinti içinde olma ve bu hâli tabiatının gerçek rengi hâline getirme gibi farklı bir derinlik söz konusudur. Hadis-i şerif böyle iz’an sahibi bir kimsenin ezvak-ı ruhaniye ve ezvak-ı kalbiyeyi bütün derinliğiyle duyabileceğine işaret ediyor ki işte melekler yaratılışları itibarıyla bu enginlik ve keyfiyette olan varlıklardır.
Meleklerin özellik ve hususiyetlerine bu şekilde işaret nev’inden kısa bir temasta bulunduktan sonra sorunuzdaki esas unsur olan hikmet ve maslahat mevzuuna geçebiliriz.
Cevap: Meleklerin özellik ve hususiyetlerinin anlatıldığı âyet-i kerimelere dikkat edildiğinde bu nuranî varlıkların; Allah’ın bütün emirlerini kusursuz bir şekilde yerine getirdikleri O’na karşı tasavvur edemeyeceğimiz ölçüde havf u haşyetle dopdolu oldukları devamlı surette O’nu tenzih tesbih ve takdis ettikleri ibadet ü taate bıkkınlık göstermeyip ubudiyetlerini tevazu mahviyet ve saygıyla eda ettikleri gibi özelliklerin öne çıktığını görürüz. Mesela onların bu vasıflarının anlatıldığı bir yerde;
لاَ يَعْصُونَ اللهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
– Onlar asla Allah’a isyan etmez ve kendilerine verilen bütün emirleri tam olarak yerine getirirler.” (Tahrim 66/6) buyurulurken başka bir âyet-i kerimede bu temiz günahsız ve masum varlıkların Allah karşısındaki tavırları;
فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لاَ يَسْأَمُونَ
– Rabbinin nezdinde olan melekler gece gündüz O’nu tenzih tesbih ederler ve asla bıkkınlık göstermezler.” (Fussilet 41/3 ifadeleriyle anlatılır. Nahl Sûresi’nde ise; “
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
– Üstlerindeki Rabbilerinden korkarlar ve emredildikleri şeyi harfiyen yerine getirirler.” âyet-i kerimesiyle onların Cenâb-ı Hakk’a karşı tahayyül ve tasavvurumuzu aşkın şekildeki haşyetle dopdolu hâlleri nazara verilir.
Melekler bir taraftan ibadet ü taate karşı işte bu şekilde engin ve derin bir zevk duyarken diğer taraftan münkerata karşı da ciddi bir tiksinti içindedirler. Kamil imanın anlatıldığı şu hadis-i şerifi bir mânâda onların tabiatlarının bir şerhi olarak da okuyabiliriz. Söz konusu hadis-i şerifte İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ : أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِواهُمَا، وأَنْ يُحِبَّ المَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلاَّ للَّهِ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ في الكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ في النَّارِ
– Üç şey vardır ki onu yaşayan imanın tadını tatmış demektir: Allah ve Resûlü’nü her şeyden ve herkesten daha fazla sevmek.. sevdiğini sadece ve sadece Allah rızası için sevmek.. Allah Teâlâ hazretleri kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra küfre tekrar dönmeyi ateşe atılmanın ürperticiliğinden daha ürpertici ve tehlikeli görmek.” (Buhârî Îmân 9; Müslim İman 67) Demek ki insan; küfür dalâlet ve sapıklıktan kurtulduktan sonra yeniden o çirkef ve karanlık atmosfere dönmeyi Cehennem’e dönme gibi kerih görmedikçe imanın tadını hakiki mânâda tatmış olmaz. İşte burada sıradan bir inanmanın ötesinde iz’an dediğimiz aksine ihtimal vermeyecek şekilde imanı içine sindirme onu içselleştirme; küfür dalâlet isyan ve günaha karşı da tiksinti içinde olma ve bu hâli tabiatının gerçek rengi hâline getirme gibi farklı bir derinlik söz konusudur. Hadis-i şerif böyle iz’an sahibi bir kimsenin ezvak-ı ruhaniye ve ezvak-ı kalbiyeyi bütün derinliğiyle duyabileceğine işaret ediyor ki işte melekler yaratılışları itibarıyla bu enginlik ve keyfiyette olan varlıklardır.
Meleklerin özellik ve hususiyetlerine bu şekilde işaret nev’inden kısa bir temasta bulunduktan sonra sorunuzdaki esas unsur olan hikmet ve maslahat mevzuuna geçebiliriz.