Mehmet Akif Ersoy,Hayatı Eserleri,
FerahBurcu- Süpermoderatör
- Mesaj Sayısı : 354
Kayıt tarihi : 11/08/09
FerahBurcu C.tesi 5 Ara. - 16:00:48
HAYATIMehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul’un Fatih ilçesinin Sarıgüzelsemtinde doğmuş ve 27 Aralık 1936 Pazar günü, saat 19.45’te Beyoğlu’ndaki MısırApartmanı’nda vefat etmiştir.Mehmet Âkif’in babası Mehmet Tâhir Efendi (1826-1888) ve annesi Emine fierifeHanım’dır (1836-1926). Mehmet Tâhir Efendi çocuk yaşta Arnavutluk’tan İstanbul’a gelerektahsil etmiş ve Fatih Medresesi müderrisliğine kadar yükselmiş âlim ve ârif bir zattır. Annesi ise aslen Buharalı olan Tokatlı bir aileye mensuptur. Ailenin Âkif’ten sonra Nuriye adında bir de kızları olmuştur. TAHSİL HAYATI Mehmet Âkif, dört yaşında iken Fatih’te Emir Buhârî mahalle mektebine (yuva) gönderildive tahsil hayatına başladı. Burada iki sene ve sonra sırasıyla üç sene ibtidâî (ilkokul), üç sene rüşdiye (orta okul) ve üç sene mülkiye idâdîsine (lise), sonra da iki senesi (gündüzcü olarak)Ahırkapı’da ve iki senesi (yatılı olarak) Halkalı’da olmak üzere, dört sene de Baytar Mektebi’ne (Veterinerlik Fakültesi) devam etti. 1893’te mektebin ilk mezunu ve birincisi olarak diploma aldı.Mehmet Âkif, resmî tahsilin dışında, çok bilgili ve şuurlu bir zat olan babası başta olmaküzere birçok âlimden devamlı olarak ders okumuş ve kendisini yetiştirmiştir. Lisana karşıbilhassa kabiliyeti bulunduğundan, devamlı çalışarak Arapça, Farsça ve Fransızca’yı,edebiyatlarını takip edecek ve tercümeler yapacak kadar iyi öğrenmiştir. Çocukken başladığıhâfızlık çalışmalarını, bir müddet ara verdikten sonra, yirmi yaşında iken kendi kendinetamamlamış ve Kur’an-ı Kerîm’i ezberlemiştir. Mısır’daki son seneleri de Kur’an meâli ilemeşgul olarak geçmiştir. SPORCULUĞU Tahsil hayatı boyunca daima derslerinde birinci olan Mehmet Âkif, aynı zamanda çeşitlisporlarla meşgul oluyor, bunları da, derslerine mâni olmadan, en iyi şekilde yapıyordu. On dört yaşında iken – Osmanlı toplumunda asırlardır en sevilen ve yaygın spor olan – yağlı güreşe başlamıştı. 16-18 yaşlarında, köy düğünlerindeki güreşlere katıldığı olmuştur. Uzun mesafeleri yorulmadan yürüyor; hafta sonları okula giderken, Fatih’ten Halkalı’ya ve bazen güreşmek için Halkalı’dan Çatalca’nın köylerine yürüyerek gittiği oluyordu. Ayrıca gülle atar, ata biner ve çok iyi yüzerdi. İstanbul Boğazı’nı da yüzerek geçmiştir.Ömrü boyunca daima manevî ve fikrî bir mücadele içinde yaşayan Âkif’in, günün birindeve ihtiyaç hâlinde, bedenen cihâd etmek için de hazır bulunmayı bir ibadet saydığı ve bununiçin gayret gösterdiği anlaşılmaktadır. BULUNDUĞU VAZİFELERTahsilini tamamladıktan sonra, Ziraat Vekâleti Baytarlık şubesinde vazifeye başlamıştı. İlkdört sene Rumeli, Anadolu ve Arap bölgelerinde dolaşarak baytarlık yaptı. Yirmi yıllık birmemuriyetten sonra – bir başkasına yapılan haksızlık üzerine - istifa ettiğinde, aynı şubeninmüdür muavinliği vazifesinde bulunuyordu.Öğretmenlik hayatına 1906’da Halkalı Baytar Mektebi’ne “kitâbet-i resmiye” (resmîyazışma usûlü) dersi muallimliği ile başladı. 1908’den sonra ise Edebiyat Fakültesi ileDârülhilâfe Medresesi’nde “Osmanlı Edebiyatı” müderrisliğinde bulundu. Mütareke devrinde,“İslâmiyet’i doğru olarak halka öğretmek, yanlış bilgileri gidermek ve İslâm ahlâkını korumak”için fieyhülislamlık’a bağlı olarak kurulmuş bir “İslâm Danışma, Tebliğ ve İrşad İlim Heyeti” olan “Darülhikmet-il İslâmiyye”de üye ve başkâtip (genel sekreter) olarak çalıştı (Ağustos 1918 –Nisan 1920) ve bu kuruluşun yayın organı olan “Cerîde-i İlmiyye”yi idare etti. İstiklâl Savaşı’nı yapan Birinci Millet Meclisi’nde milletvekili olarak vazife gördü. Mısır’da 1929 yılından 1936’yakadar, Kahire Üniversitesi’nde Türkçe Hocalığı yaptı. Bütün ömrünü okuyarak ve okutarakgeçirdi.Yirmi beş yaşında iken İsmet Hanım’la (1878-1944) evlenen Mehmet Âkif’in üç kızı ve iki oğlu olmuştur. SEBÎLÜRREFİAD DERGİSİMehmet Âkif, şiirlerinin büyük çoğunluğunu “baş muharrir”i bulunduğu dergide, ilksayısından başlayarak yayınlamıştır. 1908’de “Sırâtımüstakîm” adıyla (Prof.) Ebululâ Mardin(1881-1957) ve Eşref Edib (Fergan) (1883-1971) tarafından çıkarılan, 1912’den sonra ise“Sebîlürreşad” adını alarak yalnız Eşref Edib tarafından devam ettirilen bu dergi, 1925 yılıbaşına kadar çıkmaya devam etmiş ve 641 sayı yayınlanmıştı. Fikir hayatımızda ve yakıntarihimizde çok önemli bir yeri olan bu derginin, 362 sayı yayınlandığı ikinci bir dönemi (1948-1966) daha vardır. SEYAHATLERİOkulunu bitirdikten sonra baytarlık yaparken Arnavutluk’a (İpek) giderek, amcalarınıziyaret etmiş; Edirne merkez olarak Rumeli’yi, Adana merkez olarak Anadolu’yu, fiam vecivarını dolaşmış; 1914 yılı başında, davetli olarak, iki ay devam eden “Beyrut – Kahire –el’Uksur – Medine – fiam” seyahatine çıkmış; aynı yılın sonunda vatanî bir vazifeyle üç aylığına Berlin’de ve yine aynı şekilde 1915 Mayıs’ından sonra beş aylığına “Necid (Riyad) – Medine –fiam – Beyrut”ta bulunmuş; 1918 yılı Temmuz ayında bir ay davetli olarak Beyrut’a gitmiş;İstiklâl Savaşı sırasında, halkı teşvik için Anadolu’yu ve cepheleri dolaşmış ve hayatının sonyıllarını Kahire’de geçirmiştir.
ŞİİR HAYATI
FerahBurcu- Süpermoderatör
- Mesaj Sayısı : 354
Kayıt tarihi : 11/08/09
FerahBurcu C.tesi 5 Ara. - 16:06:30
ŞİİR HAYATI
Lise yıllarında şiirle meşgul olmaya başlamıştı. Baytar Mektebi’nin son senelerinde bu
kabiliyetini ilerletti. Türkçeye ve aruz veznine hâkim olmuştu. Arkadaşlarına uzun manzum
mektuplar yazıyordu. Önceleri, Ziya Paşa, Muallim Naci ve Namık Kemal gibi eski üstadlar
tarzında şiirler nazmederken, daha sonra kendi üslûbunu bularak onların tesirinden
uzaklaşmıştır.
Sâirliğinin ilk devresinde yazdığı, yayınlanmamış binlerce mısralık eski şiirlerini yok
etmiştir. Bunlardan elde sadece, bazı dostlarının defterlerinde bulunan veya çeşitli dergilerde
daha önce çıkmış olan, iki bin mısra kadarı kalmıştır. Bu eski şiirlerini “Safahat” (Safhalar,
Hayattan Manzaralar) adını verdiği şiir kitabına da almamıştır.
YAZI VE KİTAPLARI
Şiirlerini, 1908’de çıkmaya başlayan ve kendisinin baş yazarlığını yaptığı “Sırâtımüstakim”
dergisinde yayınladı. Bunlar, o zamana kadar rastlanmamış derecede akıcı, sâde, halkın
hayatını anlatan ve duygularını dile getiren, millî şiirlerdi. Bir zaman sonra “Sebîlürreşad” adını alan dergide yayınlanan bu şiirler, tamamlandıkça, “Safahat” genel başlığı altında, küçük kitaplar hâlinde neşrediliyorlardı. 1911-1924 yılları arasında ilk altı kitap çıkmış, yedincisi ise 1933’te Kahire’de yayınlanmıştır.
Mehmet Âkif Bey, şiirlerinden başka, Sebîlürreşad’ın hemen her sayısına tefsir yazıları,
makaleler ve tercümeler de vermekteydi. Bunların da bir kısmı kitap olarak yayınlanmıştır.
DESTAN ŞAİRİ
Balkan Harbi sırasında, “Müdâfaa-i Milliye Hey’eti Neşriyat fiûbesi”nde Abdülhak Hâmid,
Süleyman Nazif, Cenab fiehâbeddin, Hüseyin Kâzım ve daha birkaç yazar ile birlikte âza
olarak bulundu. Hey’etin başkanı, zamanın edip ve şâirleri tarafından büyük saygı gören ve
“üstâd” sıfatına lâyık bulunan “Ta’lîm-i Edebiyat” müellifi Recâîzâde Mahmud Ekrem Bey idi.
Bu toplantılar sırasında bir gün Recâîzâde, Âkif’e hitap ederek: “Milletin, millî bir destana
ihtiyâcı olduğunu ve bunu da ancak kendisinin yapabileceğini söylemiş ve yazmasını
istemiş”tir.
BÜYÜK ŞAİR
Mehmet Âkif, daha önce Muallim Naci ile başlamış olan, Türkçenin sade ve akıcı bir
şekilde aruza tatbikinin ilk büyük temsilcisidir. Mizahî fıkralardan en heyecanlı şiirlere kadar, en güzel Türkçe ile, milletine şaheserler vermiştir. Şiirleri, her bakımdan, edebiyat tarihimizde
eşsiz güzellikte muhteşem parçalardır. Basit bir hayat sahnesini anlatan mısralarında bile, hem
en keskin bir zekânın şimşekleri, hem de titreyen bir gönlün gözyaşları sezilir…
Çağdaşı olan bütün büyük şair ve edibler, Mehmet Âkif’in yüksekliğini kabul edip, bunu
itiraf ve takdir eden beyanlarda bulunmuşlardır. Âkif Bey, şiirlerinde ve makalelerinde, “sadelik,
millîlik, din ve ahlâka bağlılık” şeklinde özetlenebilecek olan edebiyat görüşünü açıklamıştır.
Kendisi, en fazla önem verdiği iki değerin, “dil ve din” olduğunu söylemektedir.
şiirlerinden bazıları bestelenmiş ve önemli bir kısmı Arapçaya çevrilmiştir.
ARKADAŞININ ÇOCUKLARI
Mehmet Âkif, Baytar Mektebi’nde birlikte okudukları ve sevdiği arkadaşı İslimyeli Hasan
Tahsin Bey ile karşılıklı andlaşmışlar ve hayatta kalanın, daha önce ölenin ailesine bakacağına dair söz vermişlerdi.
Hasan Bey, Edirne Baytar Müfettişi bulunduğu sırada 1910 yılında vefat edince, Âkif Bey
–daima olduğu gibi– sözünde durarak, merhumun üç çocuğunun bakımını üzerine almıştı. Bu
çocukların büyüğü olan Cevdet’i, Baytar Mektebi’nde okutuyordu.
Mehmet Âkif’in büyük oğlu Emin Ersoy, hatıralarında, bu çocuklardan biri olan Süheylâ
hakkında şunları söylemektedir:
“Süheylâ Hanım isminde bir evlâd-ı mânevîsi de ablalarım ile birlikte (Ankara’ya) gelmişti.
Bu kızcağızı küçüklüğümde öz hemşirem sanırdım. Hasan Tahsin Bey namında babamın pek
samimî arkadaşlarından bir zatın kızı olan Süheylâ Hanım’ın pederi ölmüş, babam da bu
çocuğu evimize almış, onun tahsil ve terbiyesi ile bizzat alâkadar olmuş, netice Süheylâ ablam
Darülmuallimât’ı ikmâl ettikten sonra Darülfünûn’u dahi bitirmişti. Ben alfabeyi ve ilk tahsilimi
ondan öğrendim.”
MİLLETİYLE BİRLİKTE AĞLAYAN ŞAİR
Balkan Harbi’nin – Rumeli Müslümanlarının çoluk çocuk katledildiği, nehirlerin cesetlerle
dolduğu - felâketli günlerinde, 1913 yılının fiubat ayı içinde, İstanbul’da Beyazıd Camii’nde bir ikindi sonrası, Fatih ve Süleymaniye camilerinde ise Cuma namazlarından sonra kalabalık cemaatlere va’az kürsülerinden hitap ederek, halkı birliğe, cihada ve orduya yardıma çağırmıştır.
Mehmet Âkif, bu konuşmalarını, o sırada orduya destek vermek için kurulmuş olan “Milli
Müdafaa Cemiyeti”nin İrşad Heyeti üyesi olarak yapmıştı. Bu konuşmaların ilânları günlük
gazetelerde ve metni Sebîlürreşad’da yayınlanmıştır.
Bu savaşta, vahşice öldürülen mazlumların, alnına bıçakla haç çizilen ve sarıklarından
asılan din adamlarının, sürüklenip götürülen masum genç kızların acı ve ızdırapları, onun
feryad eden şiirleriyle millî vicdana ve tarihe yazılmıştır.
Kendisinin ve derginin bütün neşriyatı, daima din, vatan ve millet duyguları ile yapılmış ve
bu yayınlar, birkaç sene sonra milletçe kalkışılacak olan Millî Mücâdele’nin de tohumlarını
atmıştır. Nitekim Mehmet Âkif, 1920 fiubat ayında, ilk kurşunun atıldığı Balıkesir cephesine
koşarak, Zağnos Paşa Camii kürsüsünden halkı cihada çağıracaktır.
BERLİN SEYAHATİ
Mehmet Âkif, 1914 yılı sonunda, devlet tarafından vazifeli olarak Almanya’ya gönderilen
bir hey’ete dâhil olarak Berlin’e gitti. Burada üç ay kadar kaldıktan sonra 1915 Mart ayının ilk
yarısı içinde İstanbul’a döndü.
Harpte müttefikimiz olan Almanlar, Fransız, Rus ve İngiliz ordularında bulunup da savaş
sırasında kendilerine esir düşmüş olan Müslümanları, ayrı kamplarda toplamışlardı. Bu
kamplardaki esirlere iyi muamele ediliyordu. Bunlar için camiler ve okullar inşâ edilmişti.
Almanlar, Müslümanların lideri olan Osmanlılara, Müslüman esirlere karşı güzel
davranışlarını göstererek bir cemîle yapmak; esirleri ise Halife’lerinin kendileriyle birlik
olduğunu göstererek kazanmak istiyorlardı. Bu maksatla Almanlar tarafından davet edilen
hey’etlerin birine Mehmet Âkif de katılmıştır.
Bu gibi faaliyetler, askerî haberalma ve casusluk teşkilâtı olarak çalışan Osmanlı
“Teşkîlât-ı Mahsûsa”sı tarafından yürütülmekteydi.
NECİD SEYAHATİ
Mehmet Âkif, 1915 yılının Mayıs ayı ortalarında yine resmen vazifeli olarak, “Teşkilât-ı
Mahsûsa”nın başkanı Kuşçubaşı Eşref Bey’in idaresindeki bir heyete katıldı.
Arabistan’ın Necid bölgesine yapılan ve dört buçuk ay süren bu seyahatin hedefi Riyad
idi. fierif Hüseyin’in İngilizlerle anlaştığının ve isyan hazırlığı içinde olduğunun anlaşılması
üzerine devlete sâdık kalmış olan Necid meliki İbnürreşîd ile kendisinin hükûmet merkezi olan Riyad’da görüşülecekti. Bu görüşme yapılarak fieyh İbnürreşîd’e gerekenler söylenmiş ve yakınlarına gönderilen hediyeler verilmiştir.
Seyahat dönüşünde fiam’a ve Beyrut’a da uğrayan Âkif Bey, 1915 Ekim ayı başında
İstanbul’da idi.
Âkif’in fiam’da bulunduğu günlerde orada olan eski talebesi Baha Kâhyaoğlu, Suriye
gazetelerinde “fiâir-i İslâm”ın geleceğinin haber verildiğini ve Damaskus Oteli’nde toplanan yüz kadar âlim ve şâirin Âkif Bey’e hürmetlerini sunduklarını, mütevâzı şâirin bu hâlden çok
sıkıldığını yazmaktadır.
Bu seyahat sırasında Medine’yi ikinci defa ziyaret etme fırsatını elde eden Âkif, kendisinin
en yüksek eserlerinden sayılan “Necid Çöllerinden Medîne’ye” şiirini bu ziyaretin ilhâmı ile
VATAN HİZMETİ
FerahBurcu- Süpermoderatör
- Mesaj Sayısı : 354
Kayıt tarihi : 11/08/09
FerahBurcu C.tesi 5 Ara. - 16:09:04
I- ŞİİRLERİ1. SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLER Mehmet Âkif Bey, Halkalı Baytar Mektebi’nin son sınıflarında bulunduğu sıralarda (1891-93), şiirlerini zamanın dergilerine göndermeye başlamıştı. 1908 sonrasında, yazdıklarınıdevamlı olarak yayınlamaya başlamadan önceki yıllarda da, önemli bir şair olarak tanınmış vekabul edilmişti. Gerek dostlarına gönderdiği manzum mektuplar ve gerek diğer manzumeleri,şiir meraklıları tarafından yazılarak elden ele yayılıyordu.Mehmet Âkif, 1908’den önce yazdığı şiirlerinden birkaçını, 1908’den sonra neşretmekleberaber, beğenmediklerinin hepsini ortadan kaldırmıştır. Kendisinin, ikinci bir Safahathacminde olduğunu söylediği eski şiirlerinden, sadece, 1900’den önce yayınlanmış olanlarla,ele geçen mektuplarında bulunanlar ve meraklıların defterlerinde kalanlar kurtulmuşlardır. 2. SAFAHAT“Safahat”, Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerini topladığı yedi kitaplık şiir külliyâtının adıdır.İçinde 11.240 mısra tutan 108 şiir bulunmaktadır.Birinci kitap, yalnız “Safahat” adını taşır. Bundan başlayarak sıra numarası almış bulunanöteki kitapların ayrıca isimleri vardır. Müstakil ciltler hâlinde ve farklı zamanlarda birkaç baskıyapmış olan kitaplar, latin harfli baskılarından önce bir arada, tek cilt içinde yayınlanmamıştır.Yedi kitabın ilk altısının bütün baskıları İstanbul’da, yedinci kitabınki ise Kahire’de yapılmıştır.Safahat’ı teşkil eden yedi kitabın mısra sayıları ile eski harflerle yapılmış baskılarınıntarihleri şöyledir:1. Safahat: 44 şiir, 3084 mısra. Üç baskı: 1911, 1918, 1928.2. Süleymâniye Kürsüsünde: Bir şiir, 1002 mısra. Dört baskı: 1912, 1914, 1918, 1928.3. Hakkın Sesleri: 10 şiir, 482 mısra. Üç baskı: 1913, 1918, 1928.4. Fâtih Kürsüsünde: Bir şiir, 1692 mısra. Dört baskı: 1914 (iki baskı), 1918, 1924.5. Hâtıralar: 10 şiir, 1314 mısra. Üç baskı: 1917, 1918, 1928.6. Âsım: Bir şiir, 2292 mısra. İki baskı: 1924, 1928.7. Gölgeler: 41 şiir, 1374 mısra. Bir baskı: 1933.Safahat, 1943 yılından itibaren yeni harflerle de basılmaya başlanmıştır. Şimdiye kadaryüz defadan fazla ve beş yüz bin adet kadar basılmış olan “Safahat”, yurdumuzda en fazlaalınan ve okunan, bir şiir ve fikir kitabıdır.“Safahat”: “Safhalar, devreler, dönemler” ve “görünüşler, manzaralar” demektir. (“Kötülük,rezillik…” demek olan “sefahet” kelimesiyle karıştırmamalıdır.) Safahat’ı teşkil edenmanzumelerin tamamı “aruz” vezni ile yazılmıştır. Şiirlerin uzunluğu bir kıt’adan, 2292 mısra’akadar değişmektedir. Mehmet Âkif, “İstiklâl Marşı”nı “milletin malıdır” diyerek Safahat’aalmamıştır. “Çanakkale Şehidleri” adıyla meşhur olan şiir ise “Âsım” kitabında bulunmaktadır. II- NESİR YAZILARI1. TEFSİRLERMehmet Âkif’in tefsir yazılarının hepsi elli yedi tanedir. Bunların on sekizi manzum olarakyazılmış olup, Safahat’a alınmışlardır. Elli üç tanesi âyet ve dört tanesi hadis üzerineyazılmıştır. Çoğunun uzunluğu bir sayfadan azdır. Âkif Bey, memleketin ve halkın o günkümeselelerine hitap eden bir veya birkaç âyet veya hadîsi mevzu alarak, okuyuculara onlarla yolgöstermeye çalışmıştır. Dolayısıyla bu yazılar, tefsir ilmi bakımından değil, zamanınmeselelerine bakış açısından mühimdirler. 2. VAAZLARMehmet Âkif Ersoy’un bir tanesi kitap içinde yayınlanmış, diğerleri konuşma sırasındaEşref Edib tarafından tesbit edilmiş olan, dokuz konuşması, va’azı (mev’izası) vardır.Bunlardan birincisi, bir kulüpte konuşma şeklinde yapıldıktan sonra, “Mevâiz-i Dîniye” kitabındayayınlanmıştır. Kalan sekiz va’azın üçü Balkan Harbi içinde İstanbul’un üç büyük camiinde(Beyazıt, Fâtih, Süleymâniye); birisi Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde; üçü ise Kastamonu’daNasrullah Camii’nde ve şehrin kazalarında verilen va’azlardır. Her bakımdan çok önemlikonuşmalardır. 3. MAKALELERÇeşitli cemiyet, edebiyat ve fikir meseleleri üzerine, makale, sohbet ve hatıra şeklindekaleme alınmış elli yazıdan ibarettir. Bunların on yedisi “Hasbihâl”, on biri “Edebiyat Bahisleri”,dördü “Eski Hâtıralar”, ikisi “Letâif-i Arabdan” genel başlıkları altında –bazan ikinci bir başlıkdaha taşıyarak– yayınlanmışlardır. On beşinin ise ayrı başlıkları vardır. Mehmet Âkif’indüşünceleri, bilgisi, kültürü ve irfanı, çok samimî bir dille kaleme aldığı bu yazılarındagörülmektedir. 4. TERCÜMELERMehmet Âkif, 1908’den sonra, hepsi de dergisinde yayınlanmış ve 268 tefrika devametmiş olan 55 ayrı tercüme yapmıştır. Bunların birkaçında “Sa’di” takma adını kullanmıştır.Tercümeler, beşi Arapça ve biri Fransızca yazmış olan altı yazardan yapılmıştır.Tercümelerin yazar ve tefrika sayısı bakımından dağılışı şöyledir: Ferid Vecdi: 7 tercüme, 73tefrika/M. Abduh: 31 tercüme, 48 tefrika / A. Refik: Bir tercüme, 3 tefrika / Şeyh Şiblî: Birtercüme, 10 tefrika/A. Câviş: 13 tercüme, 122 tefrika/Said Halim Paşa (Fransızca): 2 tercüme,12 tefrika… Kitap olarak basılmış tercümeleri:1. “Müslüman Kadını”,Ferid Vecdi; 2. “Hanoto’nun Hücumuna Karşı Şeyh MuhammedAbduh’un İslâm’ı Müdâfa’ası”; 3. “İslâmlaşmak”, Said Halim Paşa; 4. “Anglikan KilisesineCevap”, Abdülaziz Câviş; 5. “İçkinin Hayât-ı Beşerde Açtığı Rahneler”, Abdülaziz Câviş. 5. MEKTUPLARHâlen elli kadar mektubu ve bazı mektup parçaları yayınlanmış bulunan Mehmet Âkif’in,dağınık hâlde, bazı kimselerin elinde birkaç yüz mektubunun bulunduğunu tahmin etmekteyiz.Bunların toplanarak yayınlanması, şairimizin düşünceleri, hayatı ve yakın tarihimiz bakımındançok faydalı olacaktır._______________ KAYNAKÇA1. Mehmet Âkif Ersoy, 5. baskı, İstanbul 2004, 318 sayfa, Kaynak Yayınları. 2. Mehmed Âkif, Mısır Hayatı ve Kur’an Meâli, 2. baskı İstanbul 2005, 360 sayfa, ŞûleYayınevi. 3. Mehmed Âkif Hakkında Araştırmalar, 3. baskı, İstanbul 2000, iki cilt, 254+248 sayfa, M.Üİlahiyat Fakültesi Vakfı, Mehmet Âkif Araştırmaları Merkezi yayını, 3.cilt basılıyor. 4. Mehmed Âkif, yazan: Süleyman Nazif; hazırlayan: M.E.Düzdağ, eski harfli asıl metinlekarşılıklı sayfalar halinde ve notlar ilavesiyle, İstanbul 1991, 7+102+140 sayfa, İz Yayıncılık. 5. Safahat: Kültür Bakanlığı, İz, Gonca, Şûle, MÜ İlahiyat Fakültesi Vakfı, İnkılap, ÇağrıYayınları için hazırladığımız (halk baskısı, tenkidli basım, eski yazı tıpkı basım gibi) çeşitlibaskılar (1987-2006). Her biri 700 sayfanın üzerinde hacimlerde bulunan bu neşirlerin baştarafına Âkif ve eserleri hakkında yüz sayfadan fazla tutan (Giriş)ler ve sonuna (SafahatDışındaki Şiirler) ile (Safahat Rehberi) ve (İndeks) bölümleri eklenmiştir.