Çanakkale Savaşı | (1915 - 1916)
I. Dünya Savaşı sırasında 1915 - 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası`nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı Devleti`nin başkenti konumundaki İstanbul`u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek Rusya`yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı`na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuştur ve iki tarafın da çok ağır kayıplar vermesiyle İtilaf Devletleri geri çekilmişlerdir.
Çanakkale Savaşı`nın Nedenleri
Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914 tarihinde Alman İmparatorluğu ile İttifak Devletleri safında yer almak üzere bir antlaşma [2] imzalamıştı. Ancak bu antlaşma Osmanlı Devleti`nin savaş hazırlıkları henüz başlamadığı için [3] gizli tutulmuştu. Osmanlı Devleti`ni bu antlaşmanın hemen ertesinde seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti "silahlı tarafsızlık"ını ilan etmiştir.
Akdeniz’de Kraliyet Donanması önünden çekilen Alman Goeben muharebe gemisi ve Breslau ağır kruvazörünün [4] Amiral Sukon komutasında 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı çünkü Osmanlı Devleti Boğazlar Antlaşması gereği boğazları tüm savaş gemilerine kapalı tutmak durumundaydı. Alman Donanması’na bağlı bu gemilerin Boğazdan geçişine izin vermek savaş nedeni sayılacaktı. Ancak Osmanlı Devleti bu gemilerin Almanya’dan satın alındığını açıklayarak gerginliği ertelemiştir.
Söz konusu gemiler 16 Ağustos 1914 tarihinde Yavuz ve Midilli adlarıyla Osmanlı Donanması’na katılmışlardı. Bu gemilerdeki Alman mürettebat Osmanlı Donanması’na ait subay ve erat üniformaları giyerek gemilerdeki görevlerini sürdürmüşler Amiral Souchon ise Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmişti. Böylece Almanya yakın gelecekte Rus limanlarına karşı kullanılmak için iki büyük silahını Akdeniz`den geçirerek Karadeniz`in hemen yakınına atmış olmaktadır. Bu silahlar Ekim 1914 ayında hem Rus limanlarını vurmak için hem de Osmanlı Devleti`ni bir oldubittiye getirerek savaşın içine çekmekte kullanılacaktır.
Yavuz ve Midilli Olayı
Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında 27 Ekim 1914 günü Karadeniz kıyılarındaki Rus limanlarını bombalamaları ardından hem Rusya İmparatorluğu hem de Birleşik Krallık Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir.
Batı Cephesi’nde 1914 yılının Eylül ayı sonlarında Alman orduları Fransız-İngiliz savunmasını yaramamışlar tüm Batı Cephesi’nde cepheler kilitlenmişti. Bu durum Almanya açısından Batı Cephesi’ndeki savaşın kısa sürede bitmeyeceği anlamına geliyordu. Oysa Alman savaş planı (Schlieffen Planı) ilk adımda Batı Cephesi’nde kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması ikinci adımda ise tüm kuvvetlerin Doğu’ya kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması esasına dayanıyordu. Schlieffen Planındaki bu sapma ardından Almanya önce Rusya’yı savaş dışı bırakmak Doğu’da serbest kalan kuvvetleri ile Batı Cephesi’ne yeniden yüklenmek istemişti. Osmanlı 3. Ordu`sunun Kafkasya bölgesindeki Kasım – 1914 ayı başlarındaki taarruzları bu planın hazırlık aşamalarından biriydi.
İzleyen Gelişmeler
Avrupa cephelerindeki bu gelişmeler İngiltere ve Fransa’yı müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı.[5] Zaten Rusya Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duyuyordu. [5][6] Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için herhangi bir Avrupa haritasından da görüleceği gibi olası dört yol vardır. Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir Baltık Denizi ise Alman Donanması’nın denetimindedir.
Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı Devleti’nin denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur. Çok yakın geçmişte Balkan Savaşı’nda Trablusgarp Savaşı’nda ve Sarıkamış Harekatı’nda ağır yenilgiler almış olan Osmanlı Devleti’nin askeri gücü İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Avrupalılarca "hasta adam" olarak görülen yaşlı Osmanlı Devleti`nin boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünülmektedir. Eğer Boğazlar askeri olarak kontrol altına alınabilirse Rusya’nın desteklenmesi olanaklıdır. Gerçekten de Rusya Kasım ayı başlarında müttefiklerinden Çanakkale Boğazı’na göstermelik de olsa bir saldırı yapılmasını istemiştir. Böylece Kafkasya’da Osmanlı ordusunun baskısı hafifleyecektir. [7]
Öte yandan Rusya direnmeyi sürdürecek olursa Almanya’nın Batı Cephesi’nde yeni bir taarruza kalkışma olanağı da pek yoktur.[5] Bu tespit özellikle İngiliz yüksek komutanlığının Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerin bir bölümünün burada atıl tutulup tutulmadığının sorgulanmasına yol açmıştır.[8] Ayrıca İngiliz Donanması da yeterince etkili kullanılmamaktadır. Böylece Batı Cephesi’nden alınacak bir kısım kuvvetle donanmanın işbirliği ile daha etkili ve sonuç alıcı bir harekata girişilmesi yolları aranmaya başlandı. Sonuçta Boğazlara yönelik bir operasyon planı üzerinde tartışılmaya başlanmıştır.
Rusya ile bağlantının bu şekilde Boğazların kontrolünün sağlanarak sonuçlandırılması Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un da işgalini kaçınılmaz olarak gerektirmektedir. İkisi aynı anda gerçekleşecek sonuçlardır. Çanakkale Boğazı’ndan geçilerek İstanbul’un işgalinin İtilaf Devletleri açısından diğer stratejik sonuçları şunlardır. [9] [10]
• Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılmış olmakla Almanya savaşın başlarında bir müttefikini kaybetmiş olacaktır.
• Osmanlının tehdidinde olan [5] Süveyş Kanalı dolayısıyla İngiltere’nin Uzakdoğu ulaşım yolunun güven altına alınması sağlanmış olacaktır.
• Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması ve Müslüman ülkeler nezdinde İtilaf Devletleri lehine oluşturacağı kazanımlar açısından da önem arz etmektedir. Müslüman ülkelerin gerek Orta Doğu’da gerekse de Uzak Doğu’da İngiliz hâkimiyetine karşı dirence zayıflamış olacaktır.
• Balkan devletleri hemen doğudaki Osmanlı Devleti’nin çökmesi ve bunu İtilaf Devletleri’nin başarması üzerine doğal olarak İtilaf Devletleri safında savaşa katılmaları yönünde etken olacaktır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılması Balkan devletlerinin bölgedeki hesaplarına ulaşabilmeleri yönündeki en önemli engeli ortadan kaldırmış olacak ve bu durum İtilaf devletlerinin bir hediyesi sayılacaktır.
• Rusya ile Karadeniz üzerinden deniz ulaşımının açılması özellikle önemlidir. Osmanlı Devleti`nin Boğazları her türlü deniz trafiğine kapatması sonucu Rusya ile İngiltere ve Fransa arasındaki ticari ilişkiler de durma noktasına gelmiştir. Pek çok ticari gemi Karadeniz`deki Rus limanlarında beklemektedir Avrupa`da buğday fiyatları yükselirken ucuz Rus buğdayı ithal edilememekte muazzam ticari karlardan mahrum kalınmaktadır. Kısacası Boğazların kapanması İngiliz ve Fransız firmaları için büyük kar kaybı getirmektedir.
Deniz Muharebeleri
Birleşik Krallık denizaltısı E11 İstanbul Boğazında Osmanlı nakliye gemisi Stamboul `a torpidoyla saldırırken (25 Mayıs 1915 Illustrated London News)
19 Şubat günü güçlü Fransız kuvvetleri ile İngiliz Queen Elizabeth savaş gemisinin Osmanlı sahil bataryalarını bombalayarak ilk Çanakkale saldırısı başlatılmış oldu.
İtilaf devletleri kısa bir aranın ardından bir sonraki saldırıyı 18 Mart`ta gerçekleştirmişlerdir. Hedef Çanakkale Boğazı`nın sadece 1 mil genişliğindeki en dar noktasıdır. Admiral de Robeck komutasındaki aşağı yukarı en az 16 savaş gemilik dev donanma Çanakkale`yi geçmeye kalkmıştır. Ancak her gemi Nusret Mayın Gemisi adlı Osmanlı mayın gemisinin boğazın Asya tarafına yerleştirdiği deniz mayınları tarafından hasar almıştır. Bazı balıkçılar İngilizler tarafından mayın toplama işiyle görevlendirilmiştir; ama Osmanlı ordusunun açtığı top atışlarıyla korkarak kaçmışlar mayınlara dokunulmamıştır. Yerinde kalmış bu mayınlar İngiliz Ocean Irresistible ve Fransız Bouvet adlı üç zırhlıyı batırmıştır. Ayrıca İngiliz Inflexible ve Fransız savaş gemileri Suffren ve Gaulois çok ağır bir şekilde hasar almıştır.
Sonuç olarak 18 Mart 1915`te deniz mayınları ve kıyılardaki Osmanlı topçu bataryalarının isabetli atışları denizden geçişin mümkün olmayacağını göstermiş İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası`na asker çıkararak Boğaz topçu bataryalarını etkisiz hale getirmeyi hedeflemiştir.
Gelibolu Yarımadasında Müttefik çıkartmaları yarımadanın güney bölümündeki altı kumsala iki cephede yapılmıştır. Seddülbahir Cephesi’ne 29. İngiliz Tümeni ile Fransız Kolordusu (Fransız Doğu Sefer Kuvveti) çıkartma yaparken Arıburnu Cephesi’nde ise Anzaklar Kolordusu çıkartma yapmıştır. Bu beş tümene ek olarak bir hafta içinde İskenderiye`den getirilecek olan Hint Tugayı muhtemelen Seddülbahir Cephesi`nde kullanılmak üzere ordu ihtiyatını oluşturacaktı.
Kara Muharebeleri
Seddülbahir Cephesi
Osmanlı 5. Ordusu`nun Konumu (Nisan 1915)
Seddülbahir Çıkartmaları
İttifaklara ait ağır top (Önceleri Alman zırhlı kruvazörü Roon `un topuydu.)
Seddülbahir Cephesi`ndeki İngiliz ve Fransız birliklerinin ilk hedefi Kirte Köyü ve hemen kuzeyindeki Alçıtepe olmuştur.
Birinci Kirte Muharebesi
Bu hedeflerin ele geçirilmesi için ilk müttefik taarruzu olan Birinci Kirte Muharebesi 28 Nisan 1915 sabahı başlamıştır. Taarruzun sol kanadında iki İngiliz tugayı sağ kanadında ise beş Fransız taburu taarruza katılmıştır. Osmanlı savunması İngiliz taarruzları karşısında tutunurken Fransız kesiminde yarılma noktasına gelmiştir.
Cephe komutanı Albay Halil Sami Bey hatların geri çekilmesi emri vermişken iki bölüklük bir kuvvet donanma topçusunun ateşinde bir gedik bularak hatları takviye etmiştir. Bunun üzerine geri çekilme emri derhal geri alınmıştır. Öğleden sonra Yarbay Sabri Bey iki taburluk bir kuvvetle karşı taarruza geçerek müttefik cephesini kırmıştır. Gün sonunda müttefikler taarruz çıkış hatlarına geri çekilmişlerdir. Osmanlı kayıpları 2.380 müttefik kayıpları ise 3.000`dir. [11] [12]
İkinci Kirte Muharebesi
Müttefik kuvvetlerin ikinci taarruzu 6 Mayıs 1915 sabahı başlayan İkinci Kirte Muharebesi`dir. 8 Mayıs`a kadar süren çatışmalarda Müttefik kuvvetlerin "bağlantı noktası" en soldan taarruz edecek olan bir İngiliz tugayıdır. Bu tugay ilk günkü taarruzunda yoğun bir ateşle karşılaşmış ve ilerleyememiştir. Taarruz hattı en sol kenardan başlayan bu engelle en sağa kadar durmak zorunda kalmıştır. Sol uç ilerleyemeyince diğer birlikler de planlanan ileri harekâta girişememişlerdir.
Osmanlı ateşinin en yoğun olduğu rapor edilen tepe donanma ve sahildeki top bataryaları tarafından hallaç pamuğu gibi atıldığı halde Osmanlı tarafının ateş gücünde bir değişiklik olmamıştır. Balonlarla yapılan hava keşfi de Osmanlı mevzilerinin yerini saptayamamıştır. İkinci gün merkez kesimden üçüncü gün tekrar sol kanattan yapılan taarruzlar da aynı ateşle kaşılaşarak durmuştur. Üç günlük muharebelerin sonunda müttefik kuvvetler en fazla 500 metre ilerleme sağlayabilmişlerdi. Müttefik kaybı 6.500 Osmanlı kaybı ise 2.000`dir. [13]
I. Dünya Savaşı sırasında 1915 - 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası`nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı Devleti`nin başkenti konumundaki İstanbul`u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek Rusya`yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı`na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuştur ve iki tarafın da çok ağır kayıplar vermesiyle İtilaf Devletleri geri çekilmişlerdir.
Çanakkale Savaşı`nın Nedenleri
Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914 tarihinde Alman İmparatorluğu ile İttifak Devletleri safında yer almak üzere bir antlaşma [2] imzalamıştı. Ancak bu antlaşma Osmanlı Devleti`nin savaş hazırlıkları henüz başlamadığı için [3] gizli tutulmuştu. Osmanlı Devleti`ni bu antlaşmanın hemen ertesinde seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti "silahlı tarafsızlık"ını ilan etmiştir.
Akdeniz’de Kraliyet Donanması önünden çekilen Alman Goeben muharebe gemisi ve Breslau ağır kruvazörünün [4] Amiral Sukon komutasında 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı çünkü Osmanlı Devleti Boğazlar Antlaşması gereği boğazları tüm savaş gemilerine kapalı tutmak durumundaydı. Alman Donanması’na bağlı bu gemilerin Boğazdan geçişine izin vermek savaş nedeni sayılacaktı. Ancak Osmanlı Devleti bu gemilerin Almanya’dan satın alındığını açıklayarak gerginliği ertelemiştir.
Söz konusu gemiler 16 Ağustos 1914 tarihinde Yavuz ve Midilli adlarıyla Osmanlı Donanması’na katılmışlardı. Bu gemilerdeki Alman mürettebat Osmanlı Donanması’na ait subay ve erat üniformaları giyerek gemilerdeki görevlerini sürdürmüşler Amiral Souchon ise Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmişti. Böylece Almanya yakın gelecekte Rus limanlarına karşı kullanılmak için iki büyük silahını Akdeniz`den geçirerek Karadeniz`in hemen yakınına atmış olmaktadır. Bu silahlar Ekim 1914 ayında hem Rus limanlarını vurmak için hem de Osmanlı Devleti`ni bir oldubittiye getirerek savaşın içine çekmekte kullanılacaktır.
Yavuz ve Midilli Olayı
Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında 27 Ekim 1914 günü Karadeniz kıyılarındaki Rus limanlarını bombalamaları ardından hem Rusya İmparatorluğu hem de Birleşik Krallık Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir.
Batı Cephesi’nde 1914 yılının Eylül ayı sonlarında Alman orduları Fransız-İngiliz savunmasını yaramamışlar tüm Batı Cephesi’nde cepheler kilitlenmişti. Bu durum Almanya açısından Batı Cephesi’ndeki savaşın kısa sürede bitmeyeceği anlamına geliyordu. Oysa Alman savaş planı (Schlieffen Planı) ilk adımda Batı Cephesi’nde kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması ikinci adımda ise tüm kuvvetlerin Doğu’ya kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması esasına dayanıyordu. Schlieffen Planındaki bu sapma ardından Almanya önce Rusya’yı savaş dışı bırakmak Doğu’da serbest kalan kuvvetleri ile Batı Cephesi’ne yeniden yüklenmek istemişti. Osmanlı 3. Ordu`sunun Kafkasya bölgesindeki Kasım – 1914 ayı başlarındaki taarruzları bu planın hazırlık aşamalarından biriydi.
İzleyen Gelişmeler
Avrupa cephelerindeki bu gelişmeler İngiltere ve Fransa’yı müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı.[5] Zaten Rusya Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duyuyordu. [5][6] Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için herhangi bir Avrupa haritasından da görüleceği gibi olası dört yol vardır. Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir Baltık Denizi ise Alman Donanması’nın denetimindedir.
Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı Devleti’nin denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur. Çok yakın geçmişte Balkan Savaşı’nda Trablusgarp Savaşı’nda ve Sarıkamış Harekatı’nda ağır yenilgiler almış olan Osmanlı Devleti’nin askeri gücü İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Avrupalılarca "hasta adam" olarak görülen yaşlı Osmanlı Devleti`nin boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünülmektedir. Eğer Boğazlar askeri olarak kontrol altına alınabilirse Rusya’nın desteklenmesi olanaklıdır. Gerçekten de Rusya Kasım ayı başlarında müttefiklerinden Çanakkale Boğazı’na göstermelik de olsa bir saldırı yapılmasını istemiştir. Böylece Kafkasya’da Osmanlı ordusunun baskısı hafifleyecektir. [7]
Öte yandan Rusya direnmeyi sürdürecek olursa Almanya’nın Batı Cephesi’nde yeni bir taarruza kalkışma olanağı da pek yoktur.[5] Bu tespit özellikle İngiliz yüksek komutanlığının Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerin bir bölümünün burada atıl tutulup tutulmadığının sorgulanmasına yol açmıştır.[8] Ayrıca İngiliz Donanması da yeterince etkili kullanılmamaktadır. Böylece Batı Cephesi’nden alınacak bir kısım kuvvetle donanmanın işbirliği ile daha etkili ve sonuç alıcı bir harekata girişilmesi yolları aranmaya başlandı. Sonuçta Boğazlara yönelik bir operasyon planı üzerinde tartışılmaya başlanmıştır.
Rusya ile bağlantının bu şekilde Boğazların kontrolünün sağlanarak sonuçlandırılması Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un da işgalini kaçınılmaz olarak gerektirmektedir. İkisi aynı anda gerçekleşecek sonuçlardır. Çanakkale Boğazı’ndan geçilerek İstanbul’un işgalinin İtilaf Devletleri açısından diğer stratejik sonuçları şunlardır. [9] [10]
• Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılmış olmakla Almanya savaşın başlarında bir müttefikini kaybetmiş olacaktır.
• Osmanlının tehdidinde olan [5] Süveyş Kanalı dolayısıyla İngiltere’nin Uzakdoğu ulaşım yolunun güven altına alınması sağlanmış olacaktır.
• Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması ve Müslüman ülkeler nezdinde İtilaf Devletleri lehine oluşturacağı kazanımlar açısından da önem arz etmektedir. Müslüman ülkelerin gerek Orta Doğu’da gerekse de Uzak Doğu’da İngiliz hâkimiyetine karşı dirence zayıflamış olacaktır.
• Balkan devletleri hemen doğudaki Osmanlı Devleti’nin çökmesi ve bunu İtilaf Devletleri’nin başarması üzerine doğal olarak İtilaf Devletleri safında savaşa katılmaları yönünde etken olacaktır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılması Balkan devletlerinin bölgedeki hesaplarına ulaşabilmeleri yönündeki en önemli engeli ortadan kaldırmış olacak ve bu durum İtilaf devletlerinin bir hediyesi sayılacaktır.
• Rusya ile Karadeniz üzerinden deniz ulaşımının açılması özellikle önemlidir. Osmanlı Devleti`nin Boğazları her türlü deniz trafiğine kapatması sonucu Rusya ile İngiltere ve Fransa arasındaki ticari ilişkiler de durma noktasına gelmiştir. Pek çok ticari gemi Karadeniz`deki Rus limanlarında beklemektedir Avrupa`da buğday fiyatları yükselirken ucuz Rus buğdayı ithal edilememekte muazzam ticari karlardan mahrum kalınmaktadır. Kısacası Boğazların kapanması İngiliz ve Fransız firmaları için büyük kar kaybı getirmektedir.
Deniz Muharebeleri
Birleşik Krallık denizaltısı E11 İstanbul Boğazında Osmanlı nakliye gemisi Stamboul `a torpidoyla saldırırken (25 Mayıs 1915 Illustrated London News)
19 Şubat günü güçlü Fransız kuvvetleri ile İngiliz Queen Elizabeth savaş gemisinin Osmanlı sahil bataryalarını bombalayarak ilk Çanakkale saldırısı başlatılmış oldu.
İtilaf devletleri kısa bir aranın ardından bir sonraki saldırıyı 18 Mart`ta gerçekleştirmişlerdir. Hedef Çanakkale Boğazı`nın sadece 1 mil genişliğindeki en dar noktasıdır. Admiral de Robeck komutasındaki aşağı yukarı en az 16 savaş gemilik dev donanma Çanakkale`yi geçmeye kalkmıştır. Ancak her gemi Nusret Mayın Gemisi adlı Osmanlı mayın gemisinin boğazın Asya tarafına yerleştirdiği deniz mayınları tarafından hasar almıştır. Bazı balıkçılar İngilizler tarafından mayın toplama işiyle görevlendirilmiştir; ama Osmanlı ordusunun açtığı top atışlarıyla korkarak kaçmışlar mayınlara dokunulmamıştır. Yerinde kalmış bu mayınlar İngiliz Ocean Irresistible ve Fransız Bouvet adlı üç zırhlıyı batırmıştır. Ayrıca İngiliz Inflexible ve Fransız savaş gemileri Suffren ve Gaulois çok ağır bir şekilde hasar almıştır.
Sonuç olarak 18 Mart 1915`te deniz mayınları ve kıyılardaki Osmanlı topçu bataryalarının isabetli atışları denizden geçişin mümkün olmayacağını göstermiş İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası`na asker çıkararak Boğaz topçu bataryalarını etkisiz hale getirmeyi hedeflemiştir.
Gelibolu Yarımadasında Müttefik çıkartmaları yarımadanın güney bölümündeki altı kumsala iki cephede yapılmıştır. Seddülbahir Cephesi’ne 29. İngiliz Tümeni ile Fransız Kolordusu (Fransız Doğu Sefer Kuvveti) çıkartma yaparken Arıburnu Cephesi’nde ise Anzaklar Kolordusu çıkartma yapmıştır. Bu beş tümene ek olarak bir hafta içinde İskenderiye`den getirilecek olan Hint Tugayı muhtemelen Seddülbahir Cephesi`nde kullanılmak üzere ordu ihtiyatını oluşturacaktı.
Kara Muharebeleri
Seddülbahir Cephesi
Osmanlı 5. Ordusu`nun Konumu (Nisan 1915)
Seddülbahir Çıkartmaları
İttifaklara ait ağır top (Önceleri Alman zırhlı kruvazörü Roon `un topuydu.)
Seddülbahir Cephesi`ndeki İngiliz ve Fransız birliklerinin ilk hedefi Kirte Köyü ve hemen kuzeyindeki Alçıtepe olmuştur.
Birinci Kirte Muharebesi
Bu hedeflerin ele geçirilmesi için ilk müttefik taarruzu olan Birinci Kirte Muharebesi 28 Nisan 1915 sabahı başlamıştır. Taarruzun sol kanadında iki İngiliz tugayı sağ kanadında ise beş Fransız taburu taarruza katılmıştır. Osmanlı savunması İngiliz taarruzları karşısında tutunurken Fransız kesiminde yarılma noktasına gelmiştir.
Cephe komutanı Albay Halil Sami Bey hatların geri çekilmesi emri vermişken iki bölüklük bir kuvvet donanma topçusunun ateşinde bir gedik bularak hatları takviye etmiştir. Bunun üzerine geri çekilme emri derhal geri alınmıştır. Öğleden sonra Yarbay Sabri Bey iki taburluk bir kuvvetle karşı taarruza geçerek müttefik cephesini kırmıştır. Gün sonunda müttefikler taarruz çıkış hatlarına geri çekilmişlerdir. Osmanlı kayıpları 2.380 müttefik kayıpları ise 3.000`dir. [11] [12]
İkinci Kirte Muharebesi
Müttefik kuvvetlerin ikinci taarruzu 6 Mayıs 1915 sabahı başlayan İkinci Kirte Muharebesi`dir. 8 Mayıs`a kadar süren çatışmalarda Müttefik kuvvetlerin "bağlantı noktası" en soldan taarruz edecek olan bir İngiliz tugayıdır. Bu tugay ilk günkü taarruzunda yoğun bir ateşle karşılaşmış ve ilerleyememiştir. Taarruz hattı en sol kenardan başlayan bu engelle en sağa kadar durmak zorunda kalmıştır. Sol uç ilerleyemeyince diğer birlikler de planlanan ileri harekâta girişememişlerdir.
Osmanlı ateşinin en yoğun olduğu rapor edilen tepe donanma ve sahildeki top bataryaları tarafından hallaç pamuğu gibi atıldığı halde Osmanlı tarafının ateş gücünde bir değişiklik olmamıştır. Balonlarla yapılan hava keşfi de Osmanlı mevzilerinin yerini saptayamamıştır. İkinci gün merkez kesimden üçüncü gün tekrar sol kanattan yapılan taarruzlar da aynı ateşle kaşılaşarak durmuştur. Üç günlük muharebelerin sonunda müttefik kuvvetler en fazla 500 metre ilerleme sağlayabilmişlerdi. Müttefik kaybı 6.500 Osmanlı kaybı ise 2.000`dir. [13]