Ne zaman yazılmış sana onca şiir!
Nasıl sevmiş seni gönül, daha dününü bugününden ayırt edemezken,
Nasıl bir sevdaya müptelâ olmuş
Yok oluşa mı bunca sevdâ! yok olmaya mı içimdeki nâr
Nasıl bir vurgun, nasıl bir ihtilâl, nasıl bir Terk-i diyardır bu
Sevdâm acıyla asılı duruyor dünlerde!
Nasıl bir sevdâymış ki, bugünlerime ket vuruyor ¿ nasıl bir şeysin ki..
Neyin hesabını ödüyorum. Neyin peşinde sevdâlarım
Geride kalan benden, eksik hangi ömrümü alacak Azrail
Ben ki yok oluşun müptelâsı.
Ömrüm yokluktur!
Bu neyin, hangi ömrümün,hangi dünümün. Hangi sevdâmın ‘azrail’i
Al neyim kaldıysa, neyim varsa...
Ben ki var oluşların acısı. Yok oluşadır en büyük duâ’m!
Söylesene, kaç dem yaşatır bana, dünden kalma aşkların?
Kaç gece sûkut ederim sessizliğinle?
Kaç gecedir ki bu ömr-ü cihân?
Nedendir o zaman bunca isyan, bunca gözyaşı?
Söylesene nâr-ı ateş; Cehennemimde de devam edecek mi?
Yakacak mı sevdâların koru beni, cayır cayır!
Söylesene sevdân, cehennem ateşin[m]e ; kaç damla eşk olup söndürür? Bitmez ki cehennemin nâr-ı ateşi. Bitiremezsin ki dün’deki sevdalarınla!
Ben ki alev alev yanmaların müptelâsı..
Alevim sevdândır Yâr,sevdândır!
Bak gözlerime, bak en aciz kula!
Yaşamak için hangi sevdâ-ı bıraktın ardında, hangi seçeneği bıraktın.
Bütün yollar, bütün çıkışlar girişler kapalı,
Mahşer-i Cümbüş’ü yaşıyorum. Kıyamet mi kopuyor
Öldüm mü? öldü mü sevdam sende
Neden bunca kalabalık, beyaz tenler niye? Aksimi görüyorum.
Neden?
Birazdan çekileceğim sorguya. Birazdan başlayacak sömürmeler!
Her şey yitip gidecek birazdan
İçimden sen. İçinden ben. Gözlerimden yaşlar!
Sonra..
Sonra, Sur’a üflenecek yok olacak evren. Yok olacağım.
Ben ki yok oluşların müptelâsı, Farksız olacak yaşamamaktan ..
Yanan nâr-ı ateşi’mi söndürsün en büyük sevdân…
Kurtarma beni Cehennem’imden.
Günahkârsın ! bir damla gözyaşın bile dindirmez alevi
Burada da yaşatmaz ki bana ‘cennet’i aşkın.
Neydi ki zaten sevdân ..
Yanmadı mı Mecnun Leyla’nın ardın sıra…
Dağlar delinmedi mi?
Senin sevdân neydi ki... Sevdân’dı korum. Sevdân’dı Cehennem’im!
Haydi söndür nâr-ı ateşi, haydi Mecnunum ol!
Şirin’in Ferhat’ı, Züleyha’nın Yusuf’u gibi..
Haydi söndürsün artık inci tanesi olan gözlerinden damlayan gözyaşın!
Bitmez ki, dinmez ki alevim. Yitiremezsin Nâr-ı ateşimi!
Yandığım sevdân’dır Yâr, sevdân’dır …
Yaşatmaz ki sevdân!
Nefsim olup attın beni cehennem’ime.
Bir ömür vaat etmez ki ,gözlerinden dökülen incitanesi,
Bu nasıl bir sevdâya müptelâ oluşum
Yok oluşa mı sürüklüyor. Yok oluşa mı bu sevdâ ?
Var etmez ki sevdân, ‘var’ etmez!
Mahşer-i Cümbüş’ü yaşıyorum…
Kalabalıklar arasında çırılçıplağım...
Ruhum nasıl da ‘soysuz sevdaya’ tutkun!
Şimdi ruhuma, ‘soysuz sevdan’dan; bin bir günahlar giydiriliyor…
Çırılçıplak! Yalınayak ‘ kimsesizim onca kalabalığın arasında…
Üşüyorum! ‘soysuz sevda’m ısıtsana beni Tutsana ellerimden;
duymuyor,görmüyorsun-
Nasıl bir sevdaydın? Nasıl bir aşktın?
ki medet umuyorum senden!
Her şey yitip gidecek birazdan.
Sur’a üflendi, kıyamet koptu, yok oldu evren, yok oldum!
Etrafımda onca kalabalık, onca hengâme onca ağır yük!
Heybemde taşıdığım ‘soysuz sevdan’, nereye sürüklüyor beni?
Ruhum nasıl da pişman; çok geç ,bitti!
İçimden sen içinden ben ‘soysuz sevdan’
Bittik, bitti,bittin !
Cehennemimde yanıyorum, soysuz sevdan’la...
Çekiyorum cezamı.
Çekiyorum nefsime yenilmenin cezasını…
Haydi Ferhat olup,
Bir düğme uğruna, bir gecelik heves uğruna, yan!
Haydi yansana!
Nasıl bir sevdasın ki, nasıl bir nâr-ı ateşti ki bendeki sevdan?