Sevgi Bahçesi

Sevgi Bahçesine Hoşgeldiniz Sayın Misafirimiz,Siteye giriş yaptığınız için teşekkürler.Eğer Üye olursanız ,Forum dan daha fazla yararlanabilirsiniz.Ayrıca forumun gelişmesine katkıda bulunmuş olursunuz.

Join the forum, it's quick and easy

Sevgi Bahçesi

Sevgi Bahçesine Hoşgeldiniz Sayın Misafirimiz,Siteye giriş yaptığınız için teşekkürler.Eğer Üye olursanız ,Forum dan daha fazla yararlanabilirsiniz.Ayrıca forumun gelişmesine katkıda bulunmuş olursunuz.

Sevgi Bahçesi

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yüreğine Sevgi Yağmurlarından Bir Damla Düşenlerin Forumu


    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar

    Admin(Uçkun)
    Admin(Uçkun)
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1556
    Kayıt tarihi : 10/08/09
    Lakap : Yönetici

    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Empty Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar

    Mesaj  Admin(Uçkun) Ptsi 19 Nis. - 18:17:19

    Felsefe Nedir?
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Tapinakb

    Yunanca "seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum" anlamına gelen phileo ve "bilgi, bilgelik" anlamına gelen sophia sözcüklerinden türeyen terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplin.

    Buna göre, felsefe Yunanlılar için, "bilgelik sevgisi" ya da "hikmet arayışı" anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir.

    Başlangıçtaki söz konusu anlamına rağmen, felsefenin bir tanımını vermek oldukça zordur. Bunun en önemli nedeni, hemen bütün felsefe tanımlarının tartışmalı olmasıdır. Bu ise büyük ölçüde felsefe denen faaliyet ya da disiplini anlamının, veya felsefe anlayışlarının tarihin akışı içinde çağdan çağa, hatta filozoftan filozofa kökten bir biçimde değişmesidir. Örneğin, Platon ve Platoncular için felsefe, empirik gerçekliği değil de, idealar alemini, soyut kendilikler dünyasını betimleyen ve bütün doğruları nihai ilkelerden çıkarsamak suretiyle temellendiren a priori bir disiplindir. Oysa Aristoteles te felsefe, gerçekliğin daha genel yönlerini betimlediği için, bilimlerin bir devamı olmak durumundadır. Felsefe bilimlerin ya kraliçesi, ya da onların önündeki engelleri ortadan kaldırdığı için, ağır işçisidir.

    Ortaçağda dini inançları temellendirmek için, teolojinin hizmetkarı olma görevini üstlenen, başta ilahi gerçeklik ve onun dünya ile olan ilişkisi olmak üzere, yine gerçekliği betimleyen felsefe, empiristlerin, ama özellikle de J. S. Mill ve W. O. Quine gibi radikal empiristlerin gözünde de, diğer bütün disiplinler gibi, gerçekliği betimleyen bir etkinlik olmak durumundadır.

    Felsefenin anlamı ve göreviyle ilgili bu mutabakatı bozan filozof, ünlü Kopernik devrimiyle Kant olmuştur. Zira ona göre, felsefenin nesnelerden ziyade, nesneleri bilme tarzımızla meşgul olması gerekir. Başka bir deyişle, Kant, bilimin gerçekliği betimlediği yerde, felsefenin şu ya da bu türden nesnelerle, Platon un varoluşunu öne sürdüğü cinsten kendiliklerle uğraşmadığını savunmuştur. Felsefe, bunun yerine dış dünyadaki nesneleri deneyimleyebilmemizin veya bilebilmemizin zorunlu önkoşullarını araştırır.Bir de bunları bir şekilde tamamlayan, bilimin kendine özgü bir teknolojik, kültürel mana kazandığı 19. yüzyılın felsefe konsepsiyonlarından, bilime, bilimlere dayanan bilimsel felsefeyle dünyayı ve insanın dünyadaki yerine ilişkin genel bir görüş, bir dünya görüşü olarak felsefe anlayışından söz edildiğinde, herhalde felsefenin özü itibariyle rasyonel bir eleştirel düşünce, dünyanın genel doğasıyla (metafizik ya da varlık teorisi), dünya ile ilgili inançların mahiyeti ve haklılandırılması (epistemoloji) ve dünyamızdaki eylem tarzımız üzerine sorgulayıcı ve de refleksif bir düşünce etkinliği olduğu söylenebilir.

    Buna göre, felsefenin konusu nihai ve en yüksek şeyler , genel olarak varlık, bir bütün olarak evrenin kendisini ya da insanın eylemlerini, yaşamını ve yazgısını en temelli bir biçimde etkileyen şeylerdir. Varlığı bir yönüyle ya da belli bir bakımdan ele alan bilimlerden farklı olarak, felsefe, varlığı bir bütün olarak ele aldığı, varlığı varlık olmak bakımından incelediği, olanı betimleyen bilimlerden farklı olarak olması gerekene yöneldiği için, konularına uygun düşen yöntem ya da yöntemleri kullanır.

    Buna göre, felsefenin konuları arasında yer alan şeyler, duyuların ya da duyusal kavrayışın çok ötesinde kaldığı için, felsefe duyuları kullanmaktan özenle kaçınır. Felsefe saf düşünceye, refleksiyona dayanır ve a priori bir araştırmadır. Buna göre, felsefe bir kavram analizinden oluşur ya da kavramsal analiz temeli üzerinde yükselir. Öte yandan, felsefe ulaştığı sonuçları kanıtlamak için, belirli ve kesin birtakım işlem ya da yöntemler kullanmaz.

    Felsefe bilimle kıyaslandığında, bilimin dünyada yer alan şeyleri betimlerken, felsefenin onları sınıfladığını söylemek gerekir. Bilim bilgi verirken, felsefe bilginin ne olduğunu, neyi ve nasıl bilebileceğimizi araştırır. Öyleyse, felsefe varolan şeylerle ilgili olarak akla dayalı bir açıklama sağlar; bilimlerin ayrı ayrı ele aldığı olgu sınıflarının tümünü birden açıklayacak en genel ilkelere ulaşmaya çalışır. Bu anlamda felsefe, varlığın ilk ilkelerinin bilimidir. Özel bilimlerden kazanılan tüm bilgilerin eleştirisini ve sistematizasyonunu gerçekleştiren en genel bilim, bilimlerin bilimidir. Ve nihayet, felsefe insanın yaşamını, değerlerini ve amaçlarını sorgulayan, bu alanda insan yaşamının ve eylemlerinin kendilerine dayanacağı genel ilkelerin bilgisidir.

    Felsefe bir faaliyet, bir düşünce faaliyetidir. İnsanın soru sorabilme yeteneğine dayanır ve bu bağlamda, o belirli türden sorular hakkında belirli bir türden düşünme faaliyetidir. Felsefeyi tüm diğer disiplinlerden ayıran en önemli özelliği, felsefenin bu türden sorular üzerinde düşünürken, mantıksal argüman ya da akıl yürütmeye dayanmasıdır. Buna göre, filozoflar, bu mantıksal akıl yürütmeleri ya kendileri yaratırlar ya da başkalarının akıl yürütmelerini eleştirirler. Filozoflar, aynı zamanda bu akıl yürütmelerin temelinde bulunan kavramları analiz eder ve açıklığa kavuştururlar.

    Filozoflar, insan yaşamını ilgilendiren her şey hakkında akıl yürütebilir, her şeyi felsefi bir problem konusu yapabilirler. Filozoflar, örneğin bizim apaçık ve doğru olduklarına inandığımız inançlarımızı sorguya çekerler. Yaşamın anlamını meydana getirdiğini söylediğimiz temel sorular üzerinde dururlar. Dinle, Tanrı nın varoluşuyla, doğru ve yanlışla, dış dünyanın varoluşuyla, bilginin kaynağı ve sınırlarıyla, bilimle, sanatla ve daha birçok konuyla ilgili sorular üzerinde akıl yürütüp, bu sorulara genel geçer ve nesnel yanıtlar getirmeye çalışırlar.
    Felsefi Düşüncenin Özellikleri
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Dusuncee

    En genel anlamı içinde, soru sormanın sonucu olan ve insanla, insan yaşamıyla ilgili problemlere karşı ilginin gelişmesiyle başlayan düşünce türü.

    Buna göre, felsefe zor ve çözülemeyen yaşam problemleriyle karşılaşmaktan, bu problemlerle uğraşmaktan korkmayan bir yaklaşım, düşünsel bir tavır olmak durumundadır. Felsefe insan yaşamının anlamıyla, varlık, bilgi ve değerle ilgili sorulara bir yanıt getirmeye, bu konularda ortaya çıkan problemleri çözümlemeye çalışırken, işe sıfırdan başlamayıp, belli bir bilgi birikimine sahip olunduğunu varsayarak çözüm getirmeye çalışır. Çünkü insanların yaşamlarında neyin önemli olduğunu değerlendirebilmeleri için, hayatla ilgili bazı deneyimlere sahip olmaları gerekir. Demek ki, felsefe insan yaşamının anlamıyla ilgili sorulara yanıt verirken, başka bilgi türleri tarafından sağlanan bilgilerden yararlanarak, genel, bütüncül ve kuşatıcı yanıtlar getirmeye çalışır.

    Bununla birlikte, felsefeyi felsefe yapan şey, insan yaşamının anlamıyla ilgili sorulara yanıt vermekten çok, sorular sormak, problem görebilmektir. Zira, insan için önemli olan, yalnızca felsefe okumak ve felsefeyi bilmek değildir, felsefe yapmaktır, felsefi davranabilmektir. Felsefe yapmak ise, felsefi hissetmeyi ve felsefi düşünmeyi gerektirir. Felsefe yapmak varlığı ve bilgiyi bir bütün, insan yaşamıyla ilgili olay ve problemleri çok boyutlu olarak görmek ve her yönüyle kavramaya çalışmak anlamına gelir.

    Felsefi düşünce, araştırmaya ve eleştirel bir tavra dayanan bir düşüncedir. Yani, felsefi düşünce, kendisine veri olarak aldığı her tür malzemeyi aklın eleştirici süzgecinden geçirir. Her şeyi olduğu gibi kabul eden, merak etmeyen ve kendisine sunulanla yetinen bir insan için felsefe söz konusu olamaz. Felsefi düşünce, şeylerin niçin oldukları gibi olduklarını merak eden, hayatı bütün boyutlarıyla görmeyi, yaşamın bütün boyutlarını göz önünde bulundurmayı bilen, açık ve sorgulayan bir zihnin ürünüdür.

    Felsefi düşünce, akıl temelli soruşturma ve refleksif bir düşünme yönteminin sonucu olan bir düşüncedir. Felsefede söz konusu olan düşünce, kendi üzerine dönmüş olan ve kendisini konu alan bir düşüncedir. Buna göre, felsefeci, doğrudan doğruya doğa, tarih, toplum üzerinde eleştirici bir bakış açısıyla düşünebileceği gibi, çeşitli bilimler tarafından sağlanan malzeme üzerine de düşünebilir. Yine, o bir problemi yalnızca bir bakış açısından, bir bakımdan ele alan diğer disiplinlerin, bilgi türlerinin tersine, bir problemi bütün yönleriyle ele almayı içerir.

    Felsefi düşünce, ayrıca çözümleyici ve kurucu bir düşüncedir. Yani, felsefi düşüncenin analiz ve sentez gibi işlevleri söz konusudur. Analiz söz konusu olduğunda, filozof, kendisinin de içinde bulunduğu ve bir parçasını teşkil eniği dünyayı anlamak ve kavramak için kendisine sunulan her türlü bilgi, deney, algı ve sezgi sonuçlarından oluşan düşünceyi analiz eder, açıklığa kavuşturur. Fakat filozof, bununla yetinmez, yani dünyayı parçalanmış bir halde bırakmaz; analize koşut olan başka bir düşünme tarzı ile, üzerinde düşünülmüş, çözümlenmiş, aydınlığa kavuşturulmuş malzemeden hareketle dünyayı yeniden inşa eder, bir birlik ve bütünlüğe kavuşturur. Nihayet, felsefi düşünce evrenseldir, çünkü insan yaşantısına giren her şey felsefeye konu oluşturabilir. En basit bir algı öğesinden (örneğin, dokunduğum masanın sertliği) en karmaşık bir düşünme sistemine (örneğin, Einstein ın genel rölativite teorisi) kadar her şey felsefeye inceleme konusu olabilir. Öte yandan, felsefede söz konusu olan insan yaşantısı, şu ya da bu insanın değil, genel olarak insanın yaşantısıdır.
    Felsefe Tarihi Sayfaları

    Türkiye nin en kapsamlı Felsefe Tarihi sayfasındasınız. Felsefe Tarihi sayfalarımız kronolojik sıra göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Tam 100 filozofun fikirlerinin yanı sıra;
    Kişilerin yaşadığı, görüşlerin ise öne sürüldüğü çağın özellikleriyle değerlendirilmesi ilkesine bağlı kalarak filozofların içinde yaşadıkları dönemin genel özellikleri hakkında da bilgiler verilmiştir. Aşağıda yer alan dönemler ve filozoflara sitemizden ulaşabilirsiniz.

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>
    1) İLKÇAĞ FELSEFESİFelsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Tapinakb
    Thales
    Anaximandros
    Aneximenes
    Pyhtagoras
    Herakleitos
    Parmenides
    Zenon
    Empedokles
    Anaxsagoras
    Demokritos
    Sofistler
    Sokrates
    Platon
    Aristoteles


    2) HELLENİSTİK DÖNEMFelsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Helenizm
    Stoalılar
    Epiküros
    Akademi
    Septikler
    Philon
    Plotinos
    3) ORTAÇAĞ FELSEFESİ
    Gnostikler Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Geulincx
    Augustinus
    Anselmus
    Roscelinus
    Albertus Magnus
    Aquinolu Thomas
    Duns Scotus
    Ockhamlı William
    Tümeller Tartışması

    4) İSLAM FELSEFESİ
    El-Kindi
    Muhyiddin el-Arabi
    Ebu Bekir er-Razi
    Farabi
    İbn-i Rüşt Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Mevlevi
    İbn-i Sina
    Gazzali
    İbn-i Bacce
    İbn-i Tufeyl
    Sühreverdi
    Sadreddin Konevi
    İbn-i Haldun
    İslam Felsefesinde Ekoller

    5) RÖNESANS FELSEFESİ
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar BaconMachiavelli
    Bodin
    Kopernik
    F.Bacon


    6) 17.YÜZYIL FELSEFESİFelsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Descartes2
    Descartes
    Pascal
    Hobbes
    Geulincx
    Malebranche
    Spinoza
    Leibniz
    7) 18.YÜZYIL FELSEFESİ
    Locke
    Berkeley
    Hume Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Kant2
    La Mettrie
    Kant
    Fichte
    Schelling
    Rousseau
    Voltaire
    Montesquieu
    A.Smith
    Condorcet
    Hegel



    Cool 19. YÜZYIL FELSEFESİ
    Saint Simon
    Comte Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Nietzsche6
    K.Marx
    Kierkegaard
    Nietzsche
    Bergson
    J.Bentham
    W.James
    J.Dewey
    Darwin
    H.Spencer
    Reuerbach
    Bakunin
    Schopenhauer
    Schiller
    Durkheim



    9) 20. YÜZYIL FELSEFESİ
    E.Husserl
    K.Popper
    L.Wittgenstein
    GramsciFelsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Sartre
    İrigaray
    M.Heidegger
    J.Habermas
    Derrida
    Ayn Rand
    Adorno
    Deleuze
    Foucault
    Baudrillard
    Levi-Strauss
    J.P.Sartre
    A.Camus
    A.Einstein
    Simone De Beauvoir
    Lyotard
    Hayek
    Varoloşçuluk
    Postmodenizm
    Felsefe Tarihi Sayfaları

    İLKÇAĞ FELSEFESİ

    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Tapinakb
    M.Ö. 7. yüzyılın sonundan başlayıp, M. S. 2. yüzyıla dek süren dönemin felsefesidir.
    ilkçağ felsefesi, mitolojiden ya da çoktanrılı dinden kopuş ve doğal olayların yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inancıyla başlamıştır.
    En seçkin temsilcileri arasında Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi büyük filozofların bulunduğu ilkçağ felsefesinde, bilimle felsefe hep bir arada olmuş, başlangıçta doğa felsefesi ön plandayken, sonlara doğru pratik felsefe ağırlık kazanmıştır.

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>
    DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ


    • İlk döneminde Yunan felsefesi hemen hemen bütünüyle dış doğaya, cisimlerin dünyasına yönelmiş olan bir doğa felsefesidir.
    • Bundan sonra insana karşı uyanan ilgi klasik dönemin geniş sistemlerine yol açmıştır. Bu sistemlerde Tanrı, insan ve doğa, bir düşünce bağlantısı içinde kavranmak istenmiştir.
    • Sistemli bağımsız ve kişiseldir
    • inanca ve sezgiye değil akla dayalıdır.
    • Mitolojiye çoktanrıcılığa tepkiyi dile getirir
    • Görünüşün,çokluğun,ilişkilerin,oluşların ardındaki değişmez olanı arar.Buna da birlik adını verirler.
    • Aristoteles’in kendi felsefesiyle okulunda gelişen ve biriken çok zengin bilgi kadrosu, tek tek bilimlerin bağımsızlığına her bilgi kolu üzerinde ayrıca çalışmalara yol açmıştır. Bundan sonra, her şeyi, bütün konuları içine almak isteyen bir sistem yerine: aralarında gittikçe ayrımlaşan bilimlerin bir karmaşası geçmiştir. Felsefe kendini bu bağlantıdan ayırmış, onun payına dünya ve hayat görüşleriyle ilgili genel sorunlarla uğraşmak düşmüştür.
    İLKÇAĞ FİLOZOFLARI

    THALES
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Thales
    .

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>
    Hiçten hiç bir şey meydana gelemez noktasından hareketle, Thales tüm şeylerin birinci gerecinin (arke) SU olduğunu ileri sürmüştür.
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Thales2Bütün şeylerin ortak özdeği, dayanağı nedir sorusunu sorarak, Thales BİR sorununu ortaya koymuştur. Düz bir tepsi gibi olan dünyada su üstünde, sonsuz okeanosda yüzer.
    Aristoteles der ki: Thales i bu yargıya götüren olgu gözlemdir. Tüm şeylerin besini nemdir ve ısı nemle yaratılıp nemle diri tutulur. Böylece kendisinden varoldukları öğe; su, şeylerin tek ilkesi olur.
    Doğadaki her besin, nemli ortamda büyür. Su da nemli şeylerin doğasının kökenidir. Thales e göre, su buharlaşarak hava ve neme, donarak toprağa ve taşa kadar değişir. Bu süreç içerisinde tüm nesneler oluşur.
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Thales3Onun ilk filozof sayılmasının ana nedeni; ayrımdaki birliği kavramasıdır. Birlik düşüncesini ortaya koyması, çokluğun açık türlülüğünü açıklamaya çalışmasıdır. Tüm bunların ışığı altında, felsefe: doğal olarak görgül dünyadaki çokluğu, bunun varoluş ve doğasını anlamaya çalışmaktadır.
    Anlamak; filozof için temelde yatan bir birlik ya da ilk ilke bulmak demektir.
    İLKÇAĞ FİLOZOFLARI

    ANAKSİMANDROS
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Anaximandro2

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>
    Anaksimandros’da diğer İlkçağ filozofları gibi tüm şeylerin birincil öğesini yani arkeyi arıyordu.
    O herhangi bir tikel özdek türü olamayacağına karar verdi. Çünkü su karşıtlardan biriydi ve sorun bunların çatışmaları ve birbirlerinin sınırlarını aşmaları olgusuydu.
    O vakit birinci öğe APEİRON’dur. Apeiron karşıtlardan daha ilkeldir, çünkü nesneler ondan gelmişlerdir ve geriye ona döneceklerdir.
    Apeiron bilinen bir öğe değildir, bengi (saf) ve yaşsızdır.
    Anaksimandros yaklaşık olarak M.Ö. 610-546 arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.Aynı zamanda, Thales in daha genç bir çağdaşıydı. Kendisi iyonya okulunun ikinci düşünürüdür. Yaklaşık olarak iki yüzyıl sonra yaşamış olan Aristo gibi başkalarının yorumlarının yanında Anaksimandros a atfedilen günümüze kadar gelmiş sadece tek bir fragman vardır. Anaksimandros’ta bilimsel faaliyetler ile felsefi düşünceler iç içeFelsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Anaximandro3.jpg geçmiş bir haldedir. Kendisinin Karadeniz’e açılan denizciler için bir harita yapmış olduğu söylenilmektedir. Din ya da mitolojiden ayrı bir şekilde kendisini öne süren, kendisine yer açan felsefenin, onda biraz daha soyut ve gelişmiş bir düzeye ulaştığını görmekteyiz. Anaksimandros un evren anlayışı, dünyanın su üzerinde yüzen düz bir tepsi olduğunu öne süren Thales’in evren anlayışının çok daha ötesine gitmiştir.
    Anaksimandros, Thales gibi benzer soruları sormuş ve benzer öncülle işe başlamıştır. Anaksimandros, suyun değişmeyen cevher (arke) olduğunu iddia etmek için, hiçbir zorlayıcı neden bulamamıştır. Şayet su toprağa ve toprak da, suya ya da su, havaya ve hava suya dönüşüyorsa; bunun anlamı her şeyin, her şeye dönüştüğüdür. Mantıksal olarak suyun ya da toprağın ya da havanın ya da herhangi bir şeyin arke olduğunu iddia etmek tamamen nedensizdir. Belki de Anaksimandros un Thales in cevabına karşı getirdiği itirazlar, bu türdendi.
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar AnaximandroAnaksimandros kendi açısından “arke”si (urstoff) , apeiron yani “zaman ve mekanda sınırsız ve belirsiz olan” şeklinde tanımlamayı tercih eder. Bu anlamda kendisi, yukarıda bahsi geçen itirazlardan kaçınmış olur.
    Gözlemleri ile evren düzenini açıklamaya çalışmış ve bunun için ilk defa kozmos sözcüğünü kullanmıştır, bu sözcükle düzenli ve anlaşılır bir evreni kastetmiştir. Ekliptiğin eğimini hisseden ilk kişidir. Yıldızların ve gezegenlerin dönen bir küreye çakılı olduklarını ve basık bir silindir şeklindeki dünyanın, bu kürenin merkezinde yer aldığını ileri sürmüştür. Güneş, gündüz saatlerinde, üzerinde delikler bulunan bu kürenin içinde bulunurken, gece süresinde kürenin dışında bulunuyordu. Böylece gece, deliklerden giren ışık yıldız ve gezegen olarak görünüyordu.
    Tutulmalardan yararlanarak Güneş’in yarıçapının Yer yarıçapının 27 katı olduğunu tahmin etmiştir. Ona göre Güneş’in Yer’e olan uzaklığı da Güneş çapının 27 katı idi. Ay’ın uzaklığını ise Yer yarıçapının 19 katı olarak hesapladı.
    Anaksimandros un canlıların kökenine ilişkin görüşü de oldukça çarpıcıdır: İnsan yavrusunun doğuş sırasındaki çaresizliği gözleminden hareket eden filozof, atalarımızın başlangıçta balık olduğunu ileri sürer. Açıklaması da oldukça basittir; Bir zamanlar denizlerin çekilmesiyle yaşamlarını karada sürdürme zorunda kalan kimi balıklar insana kadar uzanan pek çok hayvan türüne kaynak olmuştur
    İLKÇAĞ FİLOZOFLARI

    ANAKSİMENES
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Aneximenes

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>
    Anaksimenes’e göre her şeyin temel öğesi HAVA’dır. Hava yaşam ilkesidir.
    Ruh nasıl bizi ayakta tutuyorsa, hava da evreni canlı kılar, ayakta tutar (ruh kavramı da böylece felsefeye katılmış olur, bu kavramı ilk kullanan filozoftur)
    Tabi ki tüm şeylerin havadan geldiğini açıklamak çok zordur ve Anaksimenes bu konuda dahilik göstermektedir; hava genişler (ya da seyrelirken) ateşe, sıkışınca rüzgar, bulut, su, toprak ve taşa değişir. Ayrıca hava seyreldikçe sıcaklığı artmakta ve ateşe yaklaşmaktadır. Sıkıştıkça soğumaktadır, yani katı nesnelere dönüşmektedir
    Arkhe olarak aslında hava, buğu ya da sis anlamına gelen aer i öne sürmüştür. Aer, Anaksimenes e göre, eşit olarak dağılım gösterdiği haliyle, görünmez atmosfer olup, yoğunlaşarak buğu ve suya, daha sonra da toprak ve taş benzeri katı maddelere dönüşür. Daha az yoğun olduğu zamanlarda ise, daha sıcak hale gelip, ateş olur. Başka bir deyişle, Anaksimenes in felsefe alanındaki yeniliği, ilk kez olarak birlikten çokluğa geçiş süreci üzerinde, varolan her şeyin havadan nasıl varlığa geldiğini açaklama işinde yoğunlaşmış olmasıdır.
    Buna göre, Anaksimenes birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklarken, dudaklarımızı birbirine yaklaştırıp avucumuza üflediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı fazlaca açıp, avucumuza üflediğimiz zaman da, ağzımızdan çıkan havanın sıcak olması gözleminden yararlanarak, sıkışma ve seyrekleşme kavramlarına başvurmuştur.
    Yani, Anaksimenes e göre, hava seyrekleştiği zaman, ateş, sıkıştığı zaman da rüzgar, bulut, su ve toprak haline gelebilir. Bu çerçeve içinde, o, havanın seyrekleştiği zaman, daha sıcak hale geldiğini ve böylelikle de ateş olma yoluna girdiğini, buna karşın sıkıştığı zaman, daha soğuk olup katılaşma yoluna girdiğini düşünmüştür.
    Anaksimenes teki seyrekleşme ve sıkışma kavramları, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklamaya yaradıktan başka, her tür niteliği niceliğe indirgeme girişimini temsil eder.
    İLKÇAĞ FİLOZOFLARI

    PYHTAGORAS
    (PİSAGOR)

    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Pisagor

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>
    Pisagor kendini matematiğe adamıştı, bu çalışmayı ilk geliştiren o ve onun yolundan gidenlerdi(pisagorcular). Pisagor "Sayıların babası" olarak bilinir.
    Matematiğin ilkelerini tüm şeylerin ilkeleri olarak düşünüyorlardı. Gelişmekte olan bir bilimin ilk öğrencileri olmanın çoşkusunu duyuyorlardı ve sayıların dünyadaki öneminin çarpıcılığına kapılmışlardı. Tüm şeyler sayılabilirdirler, ve pek çok şeyi sayısal olarak anlatabiliriz. Böylece, bağıntılı iki şey arasındaki ilişki sayısal olarak anlatılabilir: belli bir sayıda düzenli nesne arasındaki düzen sayısal olarak anlatılabilir vb.
    Ama onlara özellikle çarpıcı gelmiş görünen şey lirdeki (bir müzik aleti) notaların arasındaki müziksel araların sayısal olarak anlatılabileceğinin bulunuşuydu. Müziksel perdenin uzunluklara bağlı olduğu ölçüde sayı üzerine bağımlı olduğu söylenebilir ve gamdaki aralıklar sayısal oranlar tarafından anlatılabilir. Tıpkı müziksel uyumun sayı üzerine bağımlı olması gibi, yine düşünülebilir ki evrenin uyumu da sayı üzerine dayanmaktadır.
    Miletuslu evrenbilimciler evrende karşıtların bir çatışmasından söz ediyorlardı ve Pisagorcuların müzik üzerine araştırmaları kolaylıkla onlara ‘çatışma’ sorununa sayı kavramı yoluyla bir çözüm düşüncesini telkin etmiş olabilir.
    Aristoteles demektedir ki ‘müziksel gamların özelliklerinin ve oranlarının sayılarda anlatılabilir olduğunu gördükleri ve tüm başka şeyler bütün doğalarında sayılara göre modellenmiş göründükleri için, sayılar doğanın bütünündeki ilk şeyler olarak ve bütün gök müziksel bir gam ve bir sayı olarak göründü.
    Anaksimander her şeyi sınırsızdan yada belirsizden üretmiş ve Pisagoras Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Pisagor3bu kavramı sınırsıza biçim veren sınır kavramı ile birleştirmişti. Bu müzikte örneklenmekte, çünkü onda oran ve uyum aritmetiksel olarak anlatılabilmektedir . Bunu bütününde evrene aktararak Pisagorcular evrensel uyumdan söz ediyorlardı. Ama evrende sayılar tarafından oynanan önemli rolü vurgulamakla yetinmeyerek daha öteye gidiyor ve şeylerin sayılar olduklarını bildiriyorlardı.
    Bu açıktır ki kolay anlaşılacak bir öğreti değildir ve tüm şeylerin sayılar olduklarını söylemek anlaşılması güç bir deyimdir. Pisagorcular bununla ne demek istiyorlardı ? Aristoteles bize iletmektedir ki ‘ Pisagorcular sayı öğelerinin çift ve tek ve bunlardan birincilerinin sınırsız ve ikincilerin sınırlı olduklarını savunuyorlardı; ve Ben bunların ikisinden (çünkü hem çifttir hem de tek) ve sayı Benden çıkmaktadır; ve bütün gök, söylenmiş olduğu gibi sayılardır.
    Aristoteles tam olarak Pisagorcu gelişimin hangi dönemine değiniyor olursa olsun ve tek ve çifti ilgilendiren sözleri üzerine hangi yorum getirilirse getirilsin, açıkca görünmektedir ki Pisagorcular sayıları uzaysal olarak görüyorlardı. ‘Bir’ noktadır, ‘iki’ çizgidir, ‘üç’ yüzeydir, ‘dört’ oylumdur. Böylece tüm şeyler sayılardır demek, ‘tüm cisimler uzaydaki noktalardan yada birimlerden oluşurlar ki, bir arada alındıklarında bir sayı oluşturmaktadırlar’ demek olacaktır. Betisel sayıların bu kullanımı ya da sayıların geometri ile bağlantıları Pisagorcuların şeyleri nasıl yalnızca sayılabilir olarak değil ama sayılar olarak da gördüklerini anlamayı açıkca kolaylaştırmaktadır.
    Onlar matematiksel düşüncelerini özdeksel olgusallık düzenine aktarıyorlardı. Böylece bir çok noktanın birleştirilmesiyle bir çizgi yaratılır, yalnızca matematikçinin bilimsel imgeleminde değil, ama ayrıca dışsal olgusallıkta da ; aynı yolda yüzey bir çok çizginin birleştirilmesiyle yaratılır. Noktalar, çizgiler ve yüzeyler öyleyse olgusal birimlerdir ki doğadaki tüm cisimleri oluştururlar ve bu anlamda tüm cisimler sayılar olarak görülmelidirler...
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Pisagor4Matematik ve astronomiye katkıları olmuştur. Pisagor bağıntısı adıyla bilinen bağıntının kaynağı Pisagor’dur. Müziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini ortaya koymuş ve diatonik skalayı keşfetmiştir. Günümüzde bazı bilim adamlarının çok sıcak baktığı “kürelerin müziği” adıyla bilinen “kürelerin armonisi” teorisini ortaya atmıştır. Müzikle tedavi çalışmalarıyla tıbba katkıda bulunmuştur.
    Bir iddiaya göre, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve ikili bir hareket içinde olduğunu biliyordu ve bunları yalnızca inisiyelerine açıklamıştı ki, bu açıklamaları, ezoterik doktrin yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak bu bilgilerin kabulünde rol oynamıştır.
    İLKÇAĞ FİLOZOFLARI






    HERAKLEİTOS
    (HERAKLİT)

    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Heraklit

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>



    Herakleitos’ un başlıca ilgisi, Milet’ liler gibi varlık sorununa yönelmiştir. O da öz varlığın bütün değişiklikler içinde birliğini yitirmeyen o gerçek varlığın o ana maddenin (arkhe) ne olduğunu araştırır.
    Ona göre evrenin temel maddese ateştir. Ateş bütün varolanların ilk gerçek temelidir. Bütün karşıtların birliğidir. İçinde bütün karşıtların eridiği birliktir. Varlık sorununa verilen bu yanıtta, Miletlilerinki ile bir Anaksimenes’ inkiyle karşırılaştırılırsa pek bir yenilik yok. Ancak Heraleitos’ un bu savını kanıtlayışı yakından incelendikce onun düşüncesi ile milletlilerinki arasında temelli bir ayrılık olduğu görülür. Miletli filozoflar ana maddeyi kalıcı kendi kendisini özdeş bir şey, doğanın değişmeyen tözü sayıyorlardı.
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Heraklit4Buna karşılık Herakleitos şunu belirtmekten usanmaz:
    "Evren boyuna akan bir süreçtir, başı sonu olmayan bir değişmedir, hiç durmayan bu değişme içinde kalan, sürüp giden hiçbir şey yoktur. "
    "PANTA REİ" her şey akar.
    Bu sürekli oluş içinde durucu, kalıcı bir şey bulduğumuzu sanırsak, Herakleitos’a göre, bu, bir yanılmadır, bir aldanmadır. Kalıcı şeyler varmış sanısına kapılmamız , değişmenin kuralsız değilde, belli bir düzene, belli bir ölçü ve yasaya göre olması yüzündendir. Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Heraklit3
    Bu ölçüye, bu yasaya Herakleitos LOGOS diyor. Evrende egemen olan yasadır, düzen ve akıldır (Logos).
    Evren bize, bir yandan sürüp giden bir devinme, öbür yandan da karşıt şeylerin sonu gelmez bir savaşımı olarak görülür.
    Bu karşıtlar ile bunların arasındaki savaşım olmasaydı, evrende nesnelerde olmazdı. (Dialektik yöntem) ÇÜNKÜ NESNELER, DÖNÜMLÜ İLERLEYEN BİR YANMA SÜRECİNİN EVRELERİDİR, Savaşıma egemen olan yasanın karşıtları uzlaştırmasından meydana gelmiş olan uyumlardır, birliklerdir. Dolayısıyla ; Savaşımı kaldırırsak dünyadaki bütün şeylerde ortadan kalkar. Evrenin bu yasasını LOGOS’U bilmek, tanımak aklın ödevidir.
    Bilgi bakımından, empirik ya da duyusal bilgiye hiç değer vermeyen Herakleitos, gözlerin ve kulakların kötü tanıklar olduğunu öne sürerek, rasyonalizmin savunuculuğunu yapmıştır. Çok şey bilmeye, ansiklopedik bir bilgiye karşı çıkan, çok şey bilmenin akıllı olmayı öğretmediğini söylemiştir.
    Siyasi alanda, demokrasi karşıtı eğilimlerini, çoğunlukla geniş halk yığınlarına karşı duyduğu nefretle birleştiren ve "bir kişinin, yetkin biriyse eğer, kendisi için, onbin kişiden daha değerli olduğunu" söyleyen Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Heraklit2Herakleitos un metafiziğinin en önemli tezi, hiç kuşku yok ki, çatışma ve savaşın her şeyin babası olduğu düşüncesidir.
    Ona göre, karşıtların savaşı, varlık ya da oluşun tek ve en önemli koşuludur. Zira bu savaş olmasaydı, hiçbir şey varolmayacaktı. Bundan dolayı, varlıkların doğuş ya da varlığa gelişi, birbirlerine karşıt olan ve dolayısıyla birbirlerini varlıkta tutan karşıtların çatışmasına bağlıdır.
    Herakleitos kendisinden önceki filozofların boşu boşuna evrende kalıcılık ve süreklilik aradıklarını, oysa evrende kalıcılık bulunmayıp, mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu öne sürmüştür. Nehir akıp gittiği için, o aynı nehre iki kez giremeyeceğimizi belirtir. Evrende hiçbir nesne, nesnelerin hiçbir özelliği yoktur ki, değişmeden aynı kalsın.
    Herşey bir başka şeyin yıkımı ve ölümü sayesinde varlığa gelmekte ve daha sonra yok olup gitmektedir. Evrendeki tüm öğeler arasında sürekli bir çatışma ve savaş hali vardır ve değişmeyen tek şey, bu değişme halinin sonucu olan kozmik
    İLKÇAĞ FİLOZOFLARI






    PARMENİDES VE ZENON
    PARMENİDES

    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Parmenide1

    < ="Handle(this); return false" name=Gotcha>



    Mantık ve diyalektik in ilk kullanıcılarındadır. Felsefi görüşlerinde Anaximenes, Xenophanes ve Pythagorasçilar ın etkileri olduğu görülür, ancak o daha çok kavramsal düşünmeye yönelmiştir.
    Doğru ile sanı yı kavramlar üzerinden ayırmaya çalışır. Onun Bir ci görüşü, bir takım mantıksal çıkarsamalarla evrende değişimin olmadığını kanıtlamaya çalışır.
    Gerçeklik ebedi ve değişmez olan, yaratılmamış ve yokedilemez olan, sürekli ve kalıcı olan Bir dir. Varlık varolan gelmiştir, parçalı değil bir bütündür, hareket ve değişim sözkonusu değildir. Varlık hakkında söylenebilecek tek şey varlığın varolduğudur. Böylece ortaya özdeşlik ilkesi çıkmıştır. "Varlık varolandır, hiçlik ya da varolamayan var değildir" der Parmanides. Yalnızca varolan düşünülebilir ve varolmayan düşünülemez. Buna bağlı olarak da yaşadığımız dünyanın bir görünüşler dünyası olduğu, gerçek olmadığı önermesine varılır.
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Parmenide2.jpgOntolojik düzlemde görünüş ile gerçeklik, epistemolojik düzlemde akılsal ile duyumsal olanın ayrıştırılamsı böylece ortaya konulmuş olunmaktadır.Onun geliştirdiği anlamda diyalektik, salt kavramlarla düşünme yöntemidir.
    Bir varlık vardır. Parmenides buna , kısaca, BİR, BİR OLAN’da der. Bir birliktir o. Kendi içine kapalıdır. Doğmamıştır, yok olmayacaktır. Değişmez, bölünmez, yoğunlaşmaz, seyrekleşmez. Bunun karşıtı olan her görüş var olmayanı, var diye göstermek zorunda kalır, bu da olamaz. Çünkü var olan meydana gelmiş bir şey olsaydı, varolmayan bir şeyden doğmuş olması gerekirdi, böylece varolmayan gerçekten var olmuş olacaktır. Yok olsaydı, yerine bir varolmayan geçecektir.
    Değişme de , hiç olmazsa belli bir yönüyle , bir meydana gelme ile bir yok olmadır. Bölünebilir olsaydı varlık, bölümlerin arasına bir varolmayan girerdi. Yoğunlaşma ile seyrekleşmede de böyledir: Yoğunlaşma ile seyrekleşme bir maddenin az ya da çok bir bölümünün bir araya birikmesidir.
    Şimdi bilginin amacı ve ödevi: Varolanı düşünmektir; yanılması da: varolan içinde varolmayanı düşünmeye, bunu var saymaya kalkışmasıdır. ‘Yalnız varolan vardır ancak bu düşünülebilir: varolmayan yoktur ve düşünülemezde’. Bu Parmenides’in ana önermesidir. Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Parmenide3
    Varolmayan derken de Parmenides, belli bir şeyi az çok açık olarak göz önünde bulundurmaktadır: Boş uzayı. Bir de şunu belirtelim: Parmenides’in Bir olanı kendisinden önceki filozoflarda olduğu gibi, cisimsel nitelikte bir şeydir. Bunu Permenides kendi içine kapalı, birliği olan ‘küre biçiminde’ diye düşünür.
    Parmenides’de ilk olarak, deney bir yana bırakılıyor salt düşünme ile varlık üzerinde yalnız düşünmekle varolanın nitelikleri türetilmeye çalışılıyor. Deney hareket eden, değişen, meydana gelip yok olan şeylerin renkli bir çokluğunu karşımıza çıkarır. Parmenides ise boyuna değişen çokluk karşısında, bunun tam karşıtı olan bir şeyi kendi içine kapalı, hep olduğu gibi kalan bir birliği koyar. Çokluk bir aldanma, yanılmadır. Bu çokluğu bize gösteren e duyulardır. Onun içinde duyular da bizi yanıltırlar. Duyu algıları bilginin yanlış kaynağıdır. O tek ve gerçek varolanı kavratan ise düşünmedir, dolayısıyla bilginin doğru yoluna düşünmeyle girilir.
    ELEA LI ZENON
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar Zenon
    Zenon, Parmenıdes’ın, Bir Olan’nın biricik gerçek varlık olduğu öğretisini, çokluğu ve devinimi varsaymanın düşünülemeyeceğini, böyle bir düşüncenin çelişmelere sürükleyeceğini göstermeye çalışmakla desteklemiştir. Bunu da o, çokluğa ve harekete karşı ileri sürdüğü pek ün salmış olan kanıtları ile yapmıştır . Bu kanıtlarda, sonsuz bölünebilen bir uzay ve zamanı kabul etmenin , bizi nasıl bir yığın güçlükle karşılaştırdığı gösterilmek istenilerek , şu sonuca varılır: Varolanı, bir çokluk ve devinim diye düşünürsek çelişmelere düşeriz, öyle ise ‘Varolan’ ancak BİR ve HAREKETSİZ olabilir...
    Zenon un paradoksları, Parmenides in felsefi doktrinini, çoğulluk ve değişimin, algılarımızın tersine, var olmadığını ve özellikle de hareketin sadece bir ilüzyondan ibaret olduğu desteklemek amacıyla Elealı Zenon tarafından ortaya atılmış paradokslardır.
    Zenon un bugüne ulaşmış sekiz paradoksundan bir kısmı birbirlerinin dengidir ve çoğu, antik zamanlarda bile, kolayca çürütülebilir kabul edilmişlerdir. Bunların en ünlü ve kuvvetli üçü, dikotomi, Akhilleus ve kaplumbağa ve ok paradokslarıdır.

    Akhilleus ve Kaplumbağa

    Yunan kahramanı Akhilleus’un kaplumbağa ile bir yarış yaptığını hayal edelim. Çok iyi bir koşucu olduğu için Akhilleus kaplumbağa’nın belirli bir mesafe, örneğin yüz metre, ileriden başlamasına izin verir. Eğer her ikisinin de sabit hızlarda koştuğunu düşünürsek (biri sabit yüksek bir hızda, diğer sabit düşük bir hızda), belirli bir süre sonra Akhilleus yüz metre koştuğunda, kaplumbağanın başladığı yere gelmiş olacaktır; bu süre boyunca kaplumbağa da küçük de olsa belirli bir mesafe ‘koşmuştur’, örneğin 1 metre. Akhilleus bir süre sonra bu mesafeyi de tamamladığında, o süre zarfında kaplumbağa yine küçük de olsa bir mesafe ilerlemiş olacaktır ve bu böyle devam edecektir. Böylece, Akhilleus ne zaman kaplumbağanın varmış olduğu bir noktaya varsa, daha hâlâ gitmesi gereken bir mesafe kalmış olacaktır. Bu nedenle Zenon Akhilleus’un kaplumbağayı hiçbir zaman geçemeyeceğini söylemiştir.

    Dikotomi Paradoksu

    A kişisinin d noktasına gitmesi gerektiğini hayal edelim. Fakat d ye gitmeden, önce d ye olan mesafenin yarısını gitmek zorundadır. Fakat d ye olan mesafenin yarısını gitmeden önce bu mesafenin çeyreğini gitmesi gerektir. Daha sonra çeyreği gidebilmek için sekizde birini gitmesi gerekmektedir; bu böyle devam eder.
    Sonuç olarak A kişisinin sonsuz sayıda mesafe gitmesi gerekir. Bu seride bir sorun daha vardır; her ilk mesafe aralığı yarıya bölünebileceği için gidilmesi gereken belirli bir ilk mesafe yoktur. Böylece bu yolculuğun bir başlangıç noktası yoktur, yani yolculuğa başlayamaz. Bu paradoks sonuç olarak belirli bir mesafenin yolculuğunun tamamlanamayacağını veya başlanamayacağını, böylece de her hareketin sadece bir ilüzyondan ibaret olacağını ifade eder.

    Ok Paradoksu

    Yaydan çıkmış, ilerleyen bir ok hayal edelim. Zaman içindeki her anda, ok belirli bir konumdadır. Eğer an belirli, tek bir nokta ise o anda okun hareket etmeye zamanı yoktur ve durağandır. Bu nedenle gelecek anların hepsinde de durağan yani hareket etmeyen şekilde olması gerektir. Böylece ok her zaman durağandır ve hareket etmez; hareket imkansızdır.
    denge durumudur.
    Felsefe Tarihi Sayfaları

    20. YÜZYIL FELSEFESİ
    Felsefe Tarihi ve Ünlü Filozoflar 20yy
    On dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlayıp günümüze dek uzanan felsefe.
    Felsefe hiçbir zaman boşlukta gelişmeyip, kültürün bir parçası olarak, daima çağın siyasi ve toplumsal koşullarıyla ilişki içinde ortaya çıktığına göre, çağdaş felsefenin de, yirminci yüzyılın koşullarından etki­lenen, yirminci yüzyıla özgü bir bakış açısı vardır. Çağdaş felsefe içinde yer alan tüm filozoflar, aralarındaki farklılıklara karşın, işte bu bağlamda, bir parçası oldukları modern toplumun ilgi ve problemlerine yanıt vermek durumunda olmuşlardır. Şu halde, çağdaş felsefeyi karakterize eden birinci özellik, onun yirminci yüzyılda ortaya çıkan kimi temel durum ve oluşumlardan, örneğin modern toplumun bilim karşısındaki ikircikli tavrından, dile yönelik ilgiden, dünya savaşlarının yarattığı umutsuzluktan, toplumsal koşulların yarattığı güven bunalımı ve yabancılaşmadan, vb, yoğun bir biçimde etkilenmiş olmasıdır.
    Çağdaş felsefeyi karakterize eden ikinci özellik, yirminci yüzyılda filozofların Batı felsefesine Kant’tan beri damgasını bulan kurmacılık veya konstrüktivizm ve görecilikten kaçınma çabası içine girmiş olmalarıdır. Buna göre, Batı felsefesinde Descartes’la başlayıp, Kant’la doruk noktasına ulaşan özne çıkışlı bir felsefe anlayışının ardından, yirminci yüzyıl felsefesi insandan ve insanın inançlarından bağımsız olarak varolan bir nesnel dünyanın varoluşunu kabul eden bir felsefedir. Nesnelliği yeniden yakalamaya çalışan çağdaş felsefe, aynı zamanda nesnel olarak varolan bir evrenin bilgisinin mümkün Olduğunu savunan bir felsefe olarak ortaya çıkar.
    Kabaca ve genel olarak değerlendirildiğinde, çağdaş felsefede tarihsel bir sıra için­de ortaya çıkan 3 ayrı gelenekten söz edilebilir:


    Yanlızca örnek amaclı bunları ekliyebildim. Saygılarımla
    alıntıdır.

      Forum Saati Salı 7 Mayıs - 13:35:34